• Üçüncü Bölüm •

13.2K 825 162
                                    

Havin

Parmaklarımı, dudaklarımın üzerinde dolaştırdım bir kez daha. Sabah olan şeyi bir türlü aklımdan çıkaramıyordum. Ufacık bir kaza gibi görmem ve hiç düşünmemem gerekirdi ama yapamıyordum işte.

"İyi misin kızım?"

Bakışlarımı Kemal amcaya çevirip "İyiyim." dedim.

"Sanki aklın bir şeye takılmış gibi."

"Efran'ı düşünüyorum sadece." dedim. Neticede bu yalan değildi. "Çok değişmiş. O geri döndüğünde evde bir bayram havası olur sanıyordum ama hiç düşündüğüm gibi olmadı."

Kemal amca gözlüklerini çıkarıp, elindeki kitabı ve gözlüklerini sehpaya bıraktıktan sonra koltukta geriye doğru yaslandı. "Elbette değişti Havin. Sen sadece beklediğin kişiyi göremediğin için üzgünsün."

"Kısmen."

"Ama o hâlâ aynı Efran, her ne kadar bunu reddetse de. Sadece gerçek kişiliğini bastırmak zorunda kalmış."

Uzanıp, sehpanın üzerindeki fincanımı elime aldım ve dudaklarıma götürüp kahvemden bir yudum içtim. "Keşke..." demiştim ki, Kemal amca beni bölerek, "Keşke'lere yer yok Havin." dedi, katı bir ses tonuyla. "Sence oğlumun ne kadar yıprandığını görmek beni üzmüyor mu? Elbette ki üzüyor ama zamanı geri alamayız. Geçmişte yapabileceklerimizi düşünerek vakit kaybetmek yerine, yarın için plan yapmalıyız. Efran iyi olacak, güven bana. Belki tam anlamıyla iyileşmeyecek ama zamanla daha iyi olacak."

Derin bir nefes alıp verdim ve fincanımı önümdeki sehpaya bıraktım. "Sanırım haklısın." Bileğimdeki, ince kol saatine baktım. Efran, biraz önce aramıştı ve yakında burada olacaktı. "Hazırlansam iyi olur."

"Ne için?"

"Efran'la öğlen yemeği yiyeceğiz."

Kemal amca tek kaşını kaldırarak, "Öğlen yemeği mi?" diye sordu.

"Evet, neden ki?"

"Hiç, afiyet olsun size şimdiden."

Gülümseyerek yerimden kalktım. "Teşekkür ederim."

Tam salondan çıkacakken Kemal amca "Geçen doğum gününde sana aldığım koyu mavi elbiseyi giy." dedi.

Omuzumun üzerinden geriye doğru bakıp, "Neden?" diye sordum.

"Sen beni dinle, giy o elbiseyi."

Bu durumu her ne kadar yadırgasam da "Pekâlâ." diyerek salondan çıktım.

Yukarı çıktığımda bilmediğim bir sebepten ötürü ilk olarak Efran'ın odasına girdim. Oda evin yardımcıları tarafından çoktan toplanmıştı. Yatağa yaklaşıp üzerine oturdum. Kendime engel olamayıp, yatağa uzandım ve gözlerimi kapatıp, Efran'ın çarşaflara sinen kokusunu içime çektim.

Birden geçmişe dair bir anı geldi aklıma.

"Kıpırdama Havin!"

Battaniyeyi biraz daha çekiştirdim. "Üşüyorum! Bütün battaniyeyi kendin için kullanamazsın!"

Battaniyeyi, kendine doğru çekerek, beni yine açıktı bıraktı.

Havaların bozuk olmasını umursamadan, Efran'la Büyük Ada'ya gelmiştik. Son vapur seferiyle geri dönecektik ama aniden bastıran yağmurla, seferlerin hepsi iptal olmuştu. Bizimle beraber onlarca kişi adada kalmıştı. Bütün pansiyon ve oteller, tıka basa doluydu. Nihayet boş odası olan bir pansiyon bulduğumuzda hızla oraya yerleşmiştik. Aynı odada kalmak bizim için sorun değildi, daha önce defalarca aynı odada hatta aynı yatakta uyumuştuk. Sorun, yataktaki battaniyenin, bize yetmeyecek kadar küçük olmasıydı. Aslında battaniyede de bir sorun yoktu, sadece Efran, fazla iriydi.

Yaz Gecesi (Kitap Oldu)Where stories live. Discover now