• İkinci Bölüm •

14K 847 132
                                    

Efran

Çok tuhaftı. Bana en yakın olan kişilerle aynı masada oturup, konuşacak hiçbir şey bulamamak, gerçekten çok tuhaftı. Sessizlik, rahatsız ediciydi.

Evin içindeki saatin tik-tak sesi, sinirlerimi bozuyordu. Sabit seslere tahammülüm yoktu hiç. Bana hatırlattığı tek şey, tıkıldığım o bok deliğiydi. Karan, öldürmek istediği kişileri, ayaklarından bağlayarak tavana asardı. Onlara çeşitli işkenceler uygulayıp, en sonunda da boyunlarını keserek öldürürdü. Cesetlerden süzülen kan, önce şiddetle akardı ve sonra, damlamaya başlardı. Kanın iğrenç kokusu her yere yayılırdı ve yere damlarken, saatlerce bu sesi dinlemek zorunda kalırdım. Kulaklarımı ellerimle kapatsam da bu sesi duymaya devam ederdim. Bazen bozuk bir musluğun sesi olduğunu düşünüp, hücremin dışında bir cesedin öldürüldüğü gerçeğini unutmaya çalışırdım. Bu sefer de başka hücrelerden gelen acı dolu inlemelerle boğuşurdum.

"Efran?"

Bakışlarımı, bana seslenmekte olan babama çevirdim. "Efendim?"

"Hiçbir şey yemedin, aç değil misin oğlum?"

Hafifçe gülümsedim. "Biraz gerginim."

"Uzun zaman oldu." dedi babam. "Seni sıkmak, bunaltmak istemem Efran. İstersen biraz dinlen. Ya da dışarı çık, sen bilirsin. Senden tek istediğim, artık seni görmeme izin vermen oğlum."

"Aslında odama gidip dinlenmek iyi fikir, tabii hâlâ bir odam varsa."

"Elbette var. Havin, senin için üst kattaki odalardan birini hazırladı. Eski odanda ben kalıyorum. Eğer eski odanda kalmak istiyorsan, oraya da geçebilirsin tabii."

"Hayır, üst katta da kalırım, sorun değil."

"Havin sana odayı göstersin." dedi babam.

Havin, sandalyesinden kalkıp, bakışlarını bana çevirdi. Ben de vakit kaybetmeden sandalyemden kalktım. Birlikte yemek odasından ayrılıp üst kata çıktık. Bir kapının önüne geldiğimizde Havin kapıyı açıp içeri girdi. Ben de peşinden girip odanın ortasına doğru ilerledim.

Duvarlar gri renkteydi. Mobilyalar ağırlıklı olarak siyahtı. Perdeler açık gri, güneşlikler ise siyahtı. Son derece erkeksi bir odaydı ve içerideki her şeyin yeni alındığı belli oluyordu.

"Burayı sen mi dekore ettin?" diye sordum, bakışlarımı Havin'e çevirerek.

"Evet."

Sol taraftaki yatağa yönelip, ayakucuna oturdum. Koyu mavi, saten yatak örtüsü, gerçekten hoşuma gitmişti. Bu rengi severdim. İşin aslı, bana Havin'in gözlerini hatırlatan bir renkti. Eskiden çocuksu bakan ama şimdi büyük bir olgunluk taşıyan gözleri...

"Gelsene." diyerek, yatağa hafifçe vurdum.

Havin, yanıma gelip oturdu. Bana hiç bakmıyor, doğruca karşısına bakıyordu.

"Çok değişmişsin." dedim, bakışlarımı karşımdaki pencereye çevirerek. "Hiç hatırladığım gibi değilsin, ne görünüş olarak, ne de davranış olarak."

Rüzgâr, hafifçe gri tülleri havalandırıyor, bahçedeki çiçeklerin güzel kokusunu içeri taşıyordu.

"Sen de öyle." dedi Havin.

Bakışlarımı ona çevirince onun da bana bakmakta olduğunu gördüm.

"Üzgünüm." dedim, bakışlarımı yere eğerek. "Eski Efran'dan, geriye hiçbir şey kalmadı."

Uzun süren sessizliğin ardından, "Nasıl katlandın?" diye sordu.

"Ölmek istemediğim tek bir gün bile olmadı." Bakışlarımı, koyu mavi gözlerine çevirdim. "Yaşamak, hâlâ ağır bir yük benim için."

Yaz Gecesi (Kitap Oldu)Место, где живут истории. Откройте их для себя