Ne o konuşabildi ilk anda ne de ben. Sonra tane tane,

"Bir yerlerde oturmak ister misin?" diye sordu. Üzerimde hala gelinlik, elimde minicik bir gelin çantası ve evlilik cüzdanı vardı. Kafamı iki yana salladım.

"Neler oluyor?" dedim sanki ona değil de daha çok kendi kendime söylenir gibi. O da zaten,

"Sen anlamıyorsan ben nasıl anlayabilirim?" dedi. Fakat bunu söyleyişinde bir şey vardı. Sesinde gizli bir ton, sanki ince bir ima sezdim. Dalgınlığımdan sıyrılıp bakışlarımı üstüne diktim.

"Ne demek bu?"

"Hamile filan mısın?"

"Saçmalama."

"Öyleyse neden?"

Yüzüne kaskatı baktım. "İpek, Atlas'la evlendin sen farkında mısın?" diye üsteledi.

Sanki farkında değilmişim gibi kalbim yerinden çıktı.

"Farkındayım."

"Neden bu telaş? Ne kadar tanıyorsun sence onu?"

"Evlenmek istediğime karar verecek kadar."

Geri çekilerek benden adımlarca uzaklaştı. Aynı şekilde iki eski yakın arkadaş olarak kalplerimizin de birbirinden uzaklaştığını hissettim. Oysa çok önce uzaklaşmıştık birbirimizden. Şimdi tam da şuanda böyle keskin bir acı vermesi şaşırtıcıydı ama veriyordu. Göğsüme saplanmış zehirli bir diken gibi yakıyordu.

"Tebrikler öyleyse. En içten sevgilerimle." deyişi tıpkı bir zamanlar Tunç'un Atlas'la çıktığımı öğrendiğinde ettiği tebriğe benziyordu. Benden bir adım daha uzaklaştı. Bense kapana sıkışmış bir hayvan gibi hırçınlıkla üstüne yürüdüm.

"Ne demek bütün bu sözler? Bu çirkin imaların amacı ne? Açık konuş."

"Gerçekten bir şey yok İpek. Şaşırdım sadece. Çok ani bir karar oldu sanki. Ama sen eminsen kendinden söylenecek hiçbir şey yok."

Sözlerindeki katı soğukluk birdenbire etrafımda kimsenin kalmadığını farketmeme sebep oldu. Sedef adım adım benden kaçarken destek alabileceğim ya da güvenebileceğim kimsem yoktu. Yalnızlığın sarmal boşluğuna kapılmış bir halde başım dönüyordu, kelimeleri zorlukla seçtim.

"Biliyorum çok geç bunu sormak için ama..." dedim. "bana söylemek istediğin o önemli şey neydi?" Yüzümde bir ıslaklık hissettim. Ne zamandır ağlamaya başladığımın farkında değildim. Ellerimle yüzümü hızlıca sildiğimi görünce yüzü bir burkuldu Sedef'in. Birdenbire başkalaştı bakışları. Birdenbire değişti ruh hali. Ya ben öyle hissetmek istedim, ya da bana öyle geldi. Cevabını beklerken kendimi toparlamaya çabaladım. Ne söylese katlanabilirdim? Acı eşiğim ne kadar yüksekti bilmiyordum. Tam şu anda daha fazlasını kaldırabileceğimi pek sanmıyordum. Yine de daha fazlasını istercesine sormuştum. Sedef zavallılığımın farkındaymış gibi kararlı bir şekilde kafasını iki yana salladı.

"O kadar da önemli değildi. Değilmiş yani, daha iyi anladım, iyice emin oldum. Kendi kendime kuruntu etmişim bir şeyleri. Önemli değil gerçekten." dedi çabuk çabuk. "Evliliğinin ilk gününde zaten fazlasıyla karmaşık bir durumun içindesin. Kendi kuruntularımla aklını bulandırmak istemiyorum. Zaten yeterince hasar verdim. İkimizde... ikimiz de yeterince hasar verdik. Burada bitsin." Dudaklarının içini kemirerek benden uzaklaşmak için attığı adımları telafi etmek istercesine hızlı adımlarla geri geldi. Beni şaşırtarak kollarını boynuma doladı. İçini çekti ve, "sen kötü biri değilsin İpek." dedi. "Bu hikayenin kötüsü sen değilsin. Herkes kadar mutlu olmayı hakediyorsun. Bundan sonra seni Atlas'la ilgili hiçbir konuda huzursuz etmeyeceğim. Umarım umduğundan bile çok mutlu olursun. Birlikte upuzun, mutlu bir ömrünüz olur."

POBEDAWhere stories live. Discover now