0.3 •"Onu kaderine yolladım."

1K 173 213
                                    

"Hyungwon... Beni Ak Büyücü'ye götürmen lazım."

Prensin bu sözü Hyunwoo için bardağı taşıran son damla olmuştu. Ayaklanıp Changkyun'u kolundan tuttu ve sürüklemeye başladı. Kolunu danışmanından kurtarmaya çalışan genç prens ise çaresizlik içinde bağırıyordu.

"Hyunwoo dur! Bırak, ne olursun bırak! Gitmem lazım! Abimi kurtarmam lazım!"

"Olmaz! Hayatınızı tehlikeye atmanıza izin veremem, hele de sadece ağızdan dolma bilgilerle tanıdığınız biri için."

"Hyunwoo..."

Changkyun'un hüzünlü sesini duyan Hyunwoo bir an için duraksadı. Kolunu tuttuğu ufak bedenin gözlerinden sessiz sessiz süzülen yaşları gördüğünde içinde derin bir sızı hissetmişti.

"Abim o benim. Onun bana ihtiyacı var. Benim ona ihtiyacım var. Ne olur gidip ona yardım etsem?"

"Bakın, sizi çok iyi anlıyorum ama hayatınız-"

"Hayatımın tehlikede olması umurumda mı sanıyorsun?!"

Sessiz ağlama yerini hıçkırıklara bırakmıştı. Ses tonunda artık hüzünle karışık bir sitem, bir bıkmışlık vardı prensin.

"Kimse sevmedi beni Hyunwoo... Annem ve babam... Onların da beni ne için dünyaya getirdikleri çok açık değil mi zaten? Tahta geçeyim diye, abim gitti diye... Onlar bile sevmiyor beni. Sevgisiz büyüdüm ben, yer doldursun diye alınan bir eşyadan farkım var mı sence? Ben sadece bir eşyayım Hyunwoo, canımın kıymeti yok ki benim."

"Prens-"

"Bana bir şey olursa onlara büyücülerin bana büyükbabama yaptıklarının aynısını yaptıklarını, engel olamadığını söylersin. Sana bir şey olmaz, ailemin seni süründürmesine izin vermem ben. Gerekirse hemen şurada sana iyi bakılmasıyla ilgili vasiyet mektubu yazarım. Ama ne olur izin ver..."

Prensin bu halinde bile kendisini düşünmesi Hyunwoo'nun uzun zamandır dolmayan göz pınarlarının taşma durumuna gelmesine sebep olmuştu. Ailesi daha bebekken onu istemeyip evlatlık vermişti. Şimdiye kadar ise herkes onu işi görülsün diye yanında tutmuştu.

Ama bu genç oğlan... O farklıydı. Prens kaprislerinden çok uzak, her köşesinde sevme ve sevilme isteğiyle yanıp tutuşan bir oğlandı.

O an hizmet ettiği minik prens yoktu Hyunwoo'nun karşısında. Annesinden bir parça çikolata ister gibi bir tutam sevgi isteyen gencecik bir oğlan vardı. Tıpkı kendisi gibiydi o da.

Kendini hiç hissetmediği kadar değerli hissetti Hyunwoo. Hayatında tatmak istediği en özel duyguyu tatmıştı artık. Az sonra ölecek olsa bile hiçbir şey değişmeyecekti, çünkü ölürse mutlu ölecekti.

"Gidelim o halde."

"Güzel. O zaman senin için bir vasiy-"

"Gerek yok. Bana bir şey olmaz prensim. Hem olsa da... Şu saatten sonra beni çok etkilemez."

Changkyun'dan gözyaşlarının arasında bir gülümseme kazanan Hyunwoo da ufak bir tebessüm yerleştirdi yüzüne. Ardından biraz arkalarında kalan Hyungwon'a yöneldi ve tam önüne geldiğinde durdu.

"Yolu göster Hyungwon, bulmamız gereken bir büyücü var."

Hyungwon büyük bir hevesle yerinde sıçrayıp tezgahının en alt rafından birkaç parça eşya aldıktan sonra orman yoluna doğru ilerlemeye başladı.

"Arkamdan gelin!"

Hoseok, Hyunwoo ve Changkyun da vakit kaybetmeden genç şifacının peşine takılıp ormana girdiler. Gittikleri yol çok uzun değildi fakat oldukça taşlıktı ve bu da onları bir hayli yoruyordu.

Hann // Kihyuk•JookyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin