5. Bölüm ❄️ Tek Nefes

Start from the beginning
                                    

Hırsla üzerimdeki yorganı attım ve ayaklarımı yatağımdan aşağı sarkıttım. "Kendine gel Mihrimah, eve dönmek istiyorsan akıllı davranmak zorundasın." Açık kahverengi saçlarımı elimle geriye ittim ve yataktan kalkarak dolabımın karşısına geçtim. Beni ayakta tutan tek şey bir gün aileme dönebilecek olmamdı, bütüm bu olanları ardıma bırakıp Dünya'ya geri döndüğümde aileme her şeyi anlatmak, benim için psikolojik tedavi ayarlamalarını isteyecektim. İhtiyacım olan bir tedaviydi.

Dolabımdan siyah bir tayt ve üzerine siyah kalın bir askılı çektim. Hava soğuktu ancak antrenman yaptıkça terliyordum ve soyunmaya utandığım için terlediğimle kalıyordum. Dün boğazlı kazağı giyerek hata yapmıştım, aynı hataya tekrar düşmemek için askılı almıştım dolaptan.

Üzerime de bir ceket seçerek yatağın üzerine attım ve banyoya girerek suyu ayarladım. Ilık bir duş aldıktan hemen sonra saçlarımı kurutarak tepeden sıkıca topladım. Bugün kendimi ayrı bir özgüvenli hissediyordum çünkü eğer dün hiç kimseye yakalanmadıysam bugün yakalanma ihtimalim daha düşüktü.

Yüzüme baktım öylece boş bir şekilde aynada. Hâlâ bana garip geliyordu. Gözlerim aynıydı, kahverengiydi ancak farklıydı. Daha biçimsizdi. Eskiden gözlerim kıvrımlıydı ve daha kısıktı, benim hoşuma giderdi şimdi ise tam tersiydi. Dudaklarım incelmişti ve eski dudaklarımla kesinlikle alakası yoktu. Yanaklarım kemikten ibaret gibiydi, yüzüm daha keskindi, küçücük çenem vardı. Önceden kendimi seksi bulan ben şimdi sıradan buluyordum. Beğenmemiştim ancak değiştiremezdim de. Efruz'un bu bedeni nasıl yarattığını bilmiyordum ama fazla da üstelemiyordum çünkü burası büyülü bir evrendi.

Başımı olumsuz anlamda sallayarak banyodan ayrıldım ve yatağımın üzerine attığım giysileri hızlı bir şekilde giyindim.

Zaten başka alacak hiçbir eşyam olmadığı için kulübemden ayrıldım ve patika yolda ilerlemeye başladım.

Hava her zamanki gibi çok soğuktu, bu sefer rüzgar değil kuru soğuk vardı. Ağaçların yaprakları hafif hafif oynuyordu. Ufak çıtırtılar eşliğinde yoluma devam ediyordum. Biraz olsun yalnız kalmak bana çok iyi gelmişti, kendimi boğuluyor gibi hissediyordum. Her şey üzerime geliyordu, konuşmak istiyordum içimdeki her şeyi dökmek istiyordum ancak dilime öyle bir kilit vurulmuştu ki ne ben çözebiliyordum ne de başkasının çözmesine izin veriyordum. Neler olduğunu henüz kavrayamadığımdan ya da hâlâ şok içerisinde olduğumdandı belki de, bilemiyordum lâkin buna bir son vermem gerektiğinin, artık bir adım atmanın zamanının geldiğinin farkındaydım. Eğer ben AvivaLante'ye hakim olamazsam o beni karanlık, dipsiz ormanlarına yutacaktı.

Derin bir nefes çektim ciğerlerime. Hızlı yürüşümün ardından dün ok atmaya geldiğim yere geldimde duraksadım, hemen önümde duran ağacın arkasına saklandım.

Asır buradaydı ve tek başına çalışıyordu. Saçları dağılmıştı, ellerinde beyazdan çok griye dönmüş sargı bezleri vardı, üzerinde tişörtü yoktu ve altında siyah eşofmanıyla ortada nereden geldiğini bilmediğim kum torbasını yumrukluyordu. Burasının ok atma yeri olduğunu sanıyordum, daha önce kum torbasının varlığını bile fark etmemiştim. Öyle dikkatsizdim ki, çevremde olup biten her şeyi es geçiyordum.

Tedirginlikle dudaklarımı birbirine bastırdım. Geriye doğru adımlayacakken olduğum yerde kaldım. Asır, Yeraltı Tanrısı'nın oğluydu, büyülü şeyleri biliyor olabilirdi. Yani izlediğim tüm fantastik filmlerde öyleydi en azından. Eğer gerçekten de biliyorsa, onunla yakınlaşırsam bana yardımcı olabilirdi.

Sıfıra DoğruWhere stories live. Discover now