FİNAL (1. kısım)

En başından başla
                                    

"O gün Percy'e, liderin sen olduğunu ve senin halletmen gerektiğini söylemiştin." Alex konuşmaya devam ettiğinde bu ayrıntıyı hatırlamasına şaşırmıştım. "O an, seninle çok uğraşacağımı anladım."

Gamzelerini gösterecek şekilde güldüğünde -bunu yapmamak için uğraşsam da- gülmeye başladım. "Aynı şeyi düşünüyormuşuz öyleyse." Cevabımdan sonra Alex gözlerini devirdi.

"Sence başaracak mıyız?" diye sordum. Sesim, hissettiğim endişeyi en ince noktasına kadar yansıtıyordu. Alex, yeşil gözlerindeki soru işaretleriyle bana doğru döndüğünde "Anlaşmayı diyorum." diye ekledim. "Cadılar, vampirler ve kurtlar arasında olan."

Birkaç gün önce Alex'i mantıklı düşünmek konusunda zor da olsa ikna etmiş ve anlaşma yapmayı kabul ettirmiştim. Bu noktada savaşmaya devam edemezdik. Çünkü bu, taraflardan birini kaybetmeme sebep olurdu.

Bir melez olarak, vampirler ve cadılar arasında bir köprü gibiydim. Ve bunu yıkmaya niyetim yoktu.

Alex bakışlarını nehre doğru çevirdi. "Senden korkuyorlar." Bunu söylerken gurur duyuyor gibi bir hali vardı. "Muhtemelen Sofia'dan da." Bakışlarını bana çevirdiğinde ona karşılık verdim. "Bu çok iyi bir şeymiş gibi konuşuyorsun."

"Öyle." Alex gülümsediğinde kaşlarımı çattım. "Önümüzde iki seçenek var." Alex toprağa kocaman bir "2" çizdi. "İlk seçenek, anlaşma teklifimizi medenice kabul edecekler." İkinin kuyruğundan bir ok çıkarıp küçük bir tik attı.

"Diğer seçenek ise, teklife karşı çıkacaklar ve ben de onları tehdit edeceğim." İkinin diğer tarafından bir ok daha çıkarıp çarpı işareti koydu. "Yani, yine kabul edecekler. Yalnızca biraz efor sarf etmem gerekecek, o kadar."

Güldüm. Onun bu "Her şey benim istediğim gibi olur." tavırlarına alışmıştım. Ki çoğunlukla, bu önerme geçerli oluyordu.

Alex yere çizdiği haritamsı şeyi eliyle bozdu ve ayağa kalktı. "Eğer bunu gerçekten yapmak istiyorsak yola çıkmamız gerek." Hafifçe başımı sallayıp ayağa kalktım ve pantolonuma yapışan toprak parçalarını temizledim.

Sofia için girdiğimiz mücadelenin sonuna geliyorduk.

**************************************

Kilise. Böyle bir anlaşmayı yapmak için Tanrı'nın huzurundan iyi bir yer olamazdı herhalde.

Her gruptan üçer kişi ön tarafa sıralanmış, onlara tepeden bakışlar atan Alex'i izliyordu. Alex'in yüzündeki ifade pazar ayinlerinde bir rahibin yüzünde görebileceğiniz türdendi.

İlk sırada Jacop oturuyor, ara sıra tuhaf bakışlarla beni izliyordu. Çoğu zaman ona karşılık versem de aklımdaki düşünceler tamamen farklıydı. Halen, başarılı olacağımız konusunda endişelerim vardı.

Kendimi hazır hissettiğimde oturduğum yerden kalkıp Alex'in yanına ulaştım. Bunu yapmak zorundaydım ve geciktirmenin hiçbir faydası olmuyordu. "Öncelikle, geldiğiniz için teşekkür ederim."

Sesim kilisenin duvarlarında yankılanıp eridi. Bu sırada kimseden çıt çıkmıyordu. Alex ellerini arkasında birleştirmiş, uyarı dolu gözlerle karşımızdaki dokuz kişiye bakıyordu.

"Yüzyıllardır, bir şekilde bir arada yaşıyoruz." diye devam ettim. Sesimin titrememesi için uğraşıyordum. "Bunu savaşmadan da yapabiliriz." Cümlemi bitirdiğimde Jacop güldü. "Bunu yanındaki adama söylemelisin."

Alex'e doğru kaçamak bir bakış attım, az önceki ifadesini koruyordu. "Alex de böyle düşünüyor." Cevabımdan sonra Jacop kiliseyi inletecek bir kahkaha attı. "Onun gerçek Alex Laurent olduğuna emin misin?"

İçgüdüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin