MM|8

10.4K 555 204
                                    

Duyduğum sesle başımı kaldırırken ilk önce yanımda derin uykuda olan Ülkü girdi odağıma; sonra adımın tekrarlanmasıyla beraber Yiğit. Hâlâ oldukça uykum varken, bulunduğum yerin neresi olduğunu algılayamadım ilk dakika. Nezarethanede olduğumu anladığımda Yiğit'in suratına şapşal şapşal baktım. Yanında polisler vardı. O anki kafayla "Ben bir şey yapmadım," demiş bulundum. Yiğit güldü. Kaşlarımı çattım. Kocaman esnedim ve onun suratına boş boş baktım.

"Orayı çok sevdin galiba, çıkmaya pek niyetli değilsin."

"Çıkıyor muyuz?"

Yiğit onaylar bir ses çıkarttı ve polislerden birisi kapıyı açarken ben de Ülkü'yü dürttüm. "Biraz daha..." diye mırıldandı gözleri kapalı bir şekilde. "La kalksana," diyerek daha sert dürttüm. "Özgün kalkarsam dayağımı yersin bak..." diye huysuzca mırıldandığında ona sert bir tokat attım. Gözlerini anında irice açıldı ve bana dalmaya çalıştığı anda ona polisleri gösterdim ve olduğu yerde durup bana sövmeye başladı.

O kendine gelirken yanından ayrıldım ve Yiğit'e doğru ilerledim. Polisler Özgünler ile ilgileniyordu. "Senin nasıl haberin oldu burada olduğumuzdan?"

"Oldu işte," dedi. "Bunun bir önemi olduğunu sanmıyorum." İkimizin de gözleri gürültü yapan bizim erkeklere kaydı o sırada. Rüzgâr söyleniyordu. Anıl da polislere "Bu adamı çıkartmasanız da olur." diyordu.

Sonra Yiğit cümleleriyle beraber tekrar ona dönmemi sağladı. "Düğünde çıkan olaydan haberim var. Düğünün sahipleri buna baya bir kızdı ve şikâyetçi oldu. Dürüst olmam gerekirse, onları sakinleştirmek ve şikâyetlerini geri çektirip sizi buradan çıkarabilmek için oldukça uğraştım. Neyse, bunun bir önemi yok zaten. Rüzgâr sayesinde çıkmış kavga," dedi ve yüzüme devamını anlatmamı ister gibi baktı.

"Rüzgâr'la pek bir alakası yok aslında, oradaki bir adam," dediğim sırada kimden bahsettiğimi anlamış gibi adını söyledi. "Erdem Özcan," Başımı iğreltiyle salladım. "Adı her neyse artık, Rüzgâr onu birisini taciz etmeye çalışırken görmüş, zaten bu ilk de değilmiş. Kavga o şekilde başladı. Sonra herkes birbirine girdi."

"İlk değil, biliyorum. Bu zamana kadar tanıdıkları olduğu için sıyrılmış işin içinden, ona bir şey olmadan. Bunu duyunca kanım çekildi. Ne yapıp edip o adamın hak ettiği cezayı almasını sağlayacağım." dedi ve gözlerime güven vermek istercesine baktı, istediğim şeyin bu olduğunu bilerek.

Kolunu tuttum ve mahçup bir şekilde ona baktım. "Teşekkür ederim. Hem bizi kurtardığın için hem de o adamla ilgileneceğin için."

"Saçmalama, ne teşekkürü..." dedi ve hafifçe gülümsedi. "Önemi yok. Hem Erdem denen o adamla da senin için ilgilenmeyeceğim. O bunu hak ettiği için ilgileneceğim."

Ona tebessüm ettiğim sırada dikkatim bizimkilere döndü. Akif başım başım diye sızlanıyordu. Ülkü ve Rüzgâr uykusuzluktan ayakta uyuyordular. Anıl sadece durmuş bizi izlerken, Özgün buraya doğru geliyordu. Yiğit'e başıyla selam verdi ifadesiz bir suratla.

Yiğit de ona selam verdi ve yüzünde neşesiz bir tebessüm yer etti. "Yiğit çıkartmış bizi buradan," dedim Özgün'e. Bana birkaç saniye bakıp Yiğit'e samimiyetsiz bir bakış attı. "Eyvallah, ben de bir kahraman çıksa da bizi kurtarsa diyordum."

Yiğit güldü ama ona cevap vermedi. Anıl'ın yine Akif'in bakıcılığını yaptığını görmüştüm. Daha sonra hep beraber oradan çıktık. Ben telefonumu açtığımda annemin art arda aradığını görmüştüm. Babam aramadığına göre ona bir yalan atmış olmalıydı. "Abi hassiktir ama," diyen Akif de telefonunun ekranına bakıyordu ve aynı dertten muzdarip olduğu belli oluyordu. Usuldan usuldan bana yaklaştı ve gözlerini kocaman açıp bana yardım ister gibi baktı. "Çiçek aramış... Art arda... Mesaj da atmış... Birsürü..."

Menekşe MahallesiOnde histórias criam vida. Descubra agora