4. Bölüm: Hayatı Sayende Güzelleşmiş Birisi

223K 11.9K 3.5K
                                    


ALPER EGE DEMİRCİOĞLU¸.

Levent beni bir tekmeyle üstünden atmaya çalıştığında yana kayıp darbesinden kaçtım ve karşılık olarak ensesine bir tane geçirdim. "Oğlum rahat bıraksana beni!" diye homurdandı.

"Grup evine geliyorsan kıçını devirip yatmayacaksın, çalışacaksın abi. Kalk çabuk. Saat kaç oldu?"

"Saat gecenin dördü." Başının altındaki yastığı bana fırlattı. Yastık yanımdan geçip orada ne halt aradığını anlamadığım dev vazodaki çiçeğe çarpıp düştü, düşerken çiçeği de düşürdü. Çıkan gürültüyle gözlerimizi kocaman açıp birbirimize baktık.

Ben "O çiçeğin orada ne işi var?" sorarken Levent, "Can isteği dışında uyandırılınca tam bir cadı oluyor." dedi üç buçuk attığı sinyallerini vererek. "Uyanırsa sabah ezanıyla selam da okunur."

"Odanda neden bir çiçek var?" diye ısrarla sordum. "Ne yapıyorsun çiçekle?" Gözümün önüne hiç güzel görüntüler gelmiyordu. Levent'i bir küvetin içinde, köpüklerin arasında sere serpe uzanırken görüyordum. Çiçekten kopardığı pembe yapraklar suyun üzerinde yüzüyordu. Sonra o köpükleri avuçlayıp ellerini dudaklarının önüne götürüp üflüyor, köpükler uçuşu-

"Terapistim önerdi." diyerek beni bilinmezliğin sürüklediği dehşet görüntülerinden uzaklaştırdı. "Nöbet anlarında etrafımı farkına varmam ve bana ulaşmaya çalışanları görmem önemliymiş."

"Bunun pembe çiçeklerle ne alakası var?"

"Uykumun içine ettin." diye homurdanıp ayağa kalktı ve vazoyu yerden kaldırdı. Kafasını üstüne koyduğu yastığıyla değil, önce çiçekleriyle ilgilenmişti. Kopan yaprakları hüzünle toplarken "Öfke nöbetleri geçirirken etrafımı göremeyecek kadar gözüm kararıyor ama çok hızlı soluyorum. O yüzden aldım. Çiçekçiden bana en keskin kokusu olan çiçeği vermesini istedim, bunu verdi. Koklasana havayı. Kokusu çok keskin. Evimde de var, daha fazlasını alacağım. Gittiğim her yere götürürsem tamamdır." diye uzun uzun açıkladı muhteşem planını.

Havada keskin bir koku olduğu doğruydu ama bir çiçek kokusu değildi. "Adı ne çiçeğin?" Yataktan kalkıp yanına gittim, eğilip çiçeği kokladım. Evet abi, çiçek kokusu değildi bu. Parfüm sıkılmıştı. Hem de çok ağır, kötü kokusu olan bir parfüm. Zavallı çiçek.

"Aşk pembesi bir şeyiydi, unuttum adını."

"Aşk pembesi?" Gecenin bu saatinde daha ilginç bir sohbetin içinde olamazdım. "Peki adında aşk pembesi olan bir çiçeğin böyle kokması normal mi kardeşim? Hem koku gerekiyorsa neden her yere aşk pembesi çiçeğini götürmeyi planlıyorsun? Böyle kokan boktan bir parfüm alsana." Bu evde geceleri benden başka aklı çalışan yoktu, aklımın ne kadar az çalıştığı düşünülürse anlaması için zaman vermeliydim. Yüzü yavaş yavaş aydınlandı.

"Parfümle uğraşamam diyorsan osuruk kokusu falan da satılıyor. Alayım mı sana? Doğum günün yaklaşıyordu." diye dalga geçince bir küfürle az önce topladığı aşk pembesi çiçeğinin yapraklarını suratıma attı. Kahkaha attım.

"Doğum günümde bana osuruk kokusu mu alacaksın şerefsiz?"

"Ben en azından satın alayım diyorum. Emir bu muhteşem planını duysaydı şişeye osurup verirdi." Tekrar gülecekken alt katta Can'ın uyuduğunu hatırlayıp çenemi kapattım. Sabah ezanıyla benim de selam okunsun istemezdim.

"Emir'e bundan bahsedersen osuracağı şişeleri ağzına sokarım." Tehdidiyle yüzüm buruşturarak tekrar yatağa girmemesi için kolumu omuzlarına atıp onu odanın çıkışına yönlendirdim. Omuzlarımdaki kolumu itip elini yüzünü yıkayıp geldi. "Sabah hatırlat, Emir'i temiz bir döveceğim."

BATERİSTWhere stories live. Discover now