ChildHOOD

19 0 0
                                    

   Küçük bir kız ve küçük bir oğlan yan yana ağacın tepesinde oturuyordu. Kimse bilmese de burası onların özel konuları konuşmak için geldikleri yerdi. Ağacın gür yaprakları, onları yabancıların gözlerinden koruyordu. “ Demek, Avustralya’ya geri döneceksin.” dedi küçük kız. Gözlerinden birkaç yaşın akmasına engel olamamıştı. Oğlan kızın yüzüne bakmıyordu. Hüzünlü bir ortamdı, fazlasıyla. “Ama ben ne olacağım? Tek arkadaşım sensin Calum. Ben, ben, ben” dedi küçük kız. Konuşmaya çalıştı, ama olmuyordu. Kendini serbest bıraktı. O masum yüzünden yaşların akmasına izin verdi. Calum da konuşamıyordu. Kız ağladıkça o da hafifçe ağlamaya başladı. Gözyaşlarının arasından konuştu Calum. “Biliyor musun bir kitap yazmaya başladım. Adı ‘Abby ve Calum’. Bizim maceralarımızdan bahsediyor.” Kız şaşkınlıkla oğlanın yüzüne baktı. “ Sen, sen yazmayı biliyor muydun?” Calum, yere bakarak burukça gülümsedi. Kızın yüzüne bakacak cesareti yoktu. “Sanırım bundan sonra yazamayacağım. Yeteri kadar yazdım.” “Bana vermeye ne dersin?” dedi küçük kız heyecanla. Oğlan kafasına hayır anlamında salladı. “ Kitap neredeyse bitti ama bunu kendime saklamalıyım sanırım.” Küçük kız kırılmıştı. Calum bunun farkındaydı ama zamanı olmadığını biliyordu. Bunu henüz veremezdi. Daha çok yazacaktı, kıza yalan söylemişti. “Fazla zamanımız olmadığını biliyorsun değil mi Abby? Buraya veda etmek için geldim. Yarın sabah yola çıkacağız ve senin sabah erken kalkmadığını bildiğim için şimdi veda etmek istiyorum.” dedi oğlan ve kızın yüzüne konuştuklarından beri ilk defa bakma cesaretine erişti. Çok masumdu. Hiçbir özelliği yoktu ne çok zayıftı, ne gözleri renkliydi, ne saçı açık renkti ama oğlan ona karşı garip duygular hissettiğini biliyordu. Ancak henüz bu duygunun ne olduğunu anlayacak yaşta değildi. “ Görüşürüz o zaman.” dedi Abby duygusuzca. Oğlana fazlasıyla kırılmıştı. Oğlan kıza ne kadar da böyle hatırlanmak istemese de bazı şeylere göz yummak zorundaydı. Yavaşça ağacın dallarından aşağıya doğru indi ve yukarıya doğru bağırdı :“ Görüşürüz, oyun arkadaşım.” dedi oğlan ve hemen ardından nedensiz bir biçimde gülümseyerek evinin yolunu tuttu. Küçük kız onun gidişini seyretti ve o ağacın tepesinde uyuyakaldı. Ailesi gelmiş ancak kimse o kadar yükseğe çıkamadığından Abby’i rahat bırakmışlardı. Küçük o dakika uyuduğundan sabah ilk defa da erken kalktı. Komşularının bavullarını arabaya koyuşunu gözyaşları içerisinde izledi. Tek arkadaşı, oyun arkadaşı, belki de onu gerçekten seven tek çocuk gidiyordu işte. Boşuna hayal kurmanın lüzumu yoktu. Çocuk gidiyordu ve geri dönmeyecekti. Dönse bile işler eskisi gibi olmayacaktı. Buna emindi Abby ama gitmesine izin vermeliydi. Araba yola çıkarken gözlerinde yaşlarla fısıldadı. “Galiba seni çok seviyorum oyun arkadaşı.”

  Calum’un ailesi her sene Abby’nin ailesini ziyarete geldi. İki yıl boyunca her şey kusursuzdu. İkisi yine o ağaca çıkıyor, yine konuşuyordu. Birbirlerine anlatacak o kadar çok şeyleri vardı ki! Yeni arkadaşlarından bahsediyorlardı. Bu konuda Abby Calum’u kıskanıyordu. Onun kadar arkadaşı yoktu çünkü. Bu ziyaret sonunda oğlan kızı yanağından öpmüştü. Küçük kız ilk defa bir oğlandan öpücük almıştı, bu onun için çok önemliydi. Çocuklar dokuz yaşına gelmişti. Üçüncü ziyarete gelişlerinde Abby annesini ve Calum’un babasını uygunsuz bir biçimde annesiyle babasının yatak odasında yakalamıştı. Bunun ne olduğunu bilmediğinden Abby onların iyi anlaştığını düşünmüştü ama elbette annesinin verdiği tepkiden sonra bu kadar yakınlaşmanın yanlış bir şey olduğunu anlamıştı .Bu kızın hayatını mahvetmişti. Ne kadar babasına söylemek istese de annesinden korkuyordu. Abby’nin annesi ona artık bağırmaya, farklı davranmaya başlamıştı. Küçük kız buna bir anlam veremiyordu. Babasına söylemeyecekti ki zaten. Eski annesi nereye gitmişti? Annesi artık ona güzel kıyafetler almıyor, Abby kötü giyiniyor ve okuldaki çocukların alay konusu oluyordu. Kötü notlar aldığı zaman annesi onu dövüyor ve her yeri morluk oluyordu. Annesi ne kadar yere düşüyor, çok sakar, yaramaz diye geçiştirse de Bay Spence yanlış bir şeyler olduğunu sezdi ve Abby ona her şeyi anlattı ve Abby’nin hayatı bundan sonra tamamen mahvolmuştu. Bay Spence o kadar sinirliydi ki annesini şiddetli bir şekilde dövdü. Abby’nin sakin babası nereye gitmişti? Annesiyle babası ayrı evlerde yaşamaya başladılar ve Abby mahkeme kararıyla babasına verildi. Abby’nin öyle yakın bir arkadaşı yoktu ama olanlarında hepsi etrafından gitmeye başladı. Küçük kız bu duruma anlam veremediğinden küçük yaşta depresyona girmişti. Annesi, babası boşananlar ucube mi oluyordu ki? Buna benzer şeyler oğlanın başına da gelmişti. Bu olanlar Calum’un annesinin kulağına gitmişti ve babasıyla büyük bir kavga etmişlerdi. Babası evlerinden taşınmış, Abby’nin annesinin yanına gitmişti. Oğlanın ebeveynleri de boşanmıştı. Calum annesiyle kalıyordu. Bu olanların hepsi çocuklara o kadar garip geliyordu ki. İkisi de yaklaşık 10 yaşındaydı ve artık her şeyi anlıyordular. Oğlan artık kızı ziyarete gelmiyordu. Hem birbirlerinden hem de ebeveynlerinden nefret ediyorlardı. Aslında birbirlerine ihtiyaçları vardı ama Calum’un annesiyle,  Abby’nin babası onları fazlasıyla birbirleri hakkında doldurmuştu. İkisi de ne kadar inanmak istemese de onları zorluyorlardı. İkisi de masumluktan çıkıp küçük yaşta sertleşmeye, olgunlaşmaya başladılar. Artık çocukken sayamayacakları kadar ortak noktaları olan, o her şeyi iyiye yorumlayan çocuklar değillerdi. Onlar değişmişti, ne kadar bilmeseler de birbirlerine muhtaçlardı. Hayat üstüne düşen görevi yerine getirecekti.

(Hikaye artık Abby’nin ağzından devam edecektir.)

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 16, 2014 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

A and CWhere stories live. Discover now