1.Bölüm

19 3 1
                                    


Hepinize merhabalaaaar...

Aslında 3 senedir taslakta duran bu kitabı kurgusuyla biraz oynayarak yayımlamak istedim. Aniden gelişen bir şey olduğu için bende nasıl bir şey olacağını bilmiyorum aslında dkngsdkngskn. 

 Bu bölümü okuyanlar olarak buraya sizin için önemli bir sözü veya şarkıyı paylaşırsanız sevinirimm.

Ben başlıyorum o zaman. Benim için özel bir şarkı EXO-Promise.


BADE CENNET KARAOSMANOĞLU

Yağmurlu havaları, sıcak ve insanı nefes aldırmamaya yemin etmiş havalara tercih eden birisiyim ben. Yağmurların havaya kattığı serinlikte, evime 5 dakika uzaklıkta olan ve aynı zamanda şehrimin en büyük parklarından birinde yürüyüş yapmak ise hayatımın zirve noktası olabilirdi. Ancak şuan karşımda duran ve tahtaya yansıttığı slaytını okumaktan başka bir şey yapmayan profesör ise yaşam enerjimin son kırıntılarını sömürüyordu. Bu adam yüzünden 21 yaşımdayken 71 yaşımdaymış gibi hissediyordum.

 "Evet arkadaşlar bu konu hakkında yeterince bilgi aktardığımı düşünüyorum. Çıkabilirsiniz." Biri  şu hocaya sadece slaytı okuduğunu ve okuduğu slaytın da kendisine ait olmadığını hatırlatabilir mi?

Yanımda uyuklayan gereksiz arkadaşım, Betül'ün koluna bir tane geçirerek ayağa kalktım. "Noluyor ya?" diye hemen söylenmeye başlanması yüzümü buruşturmama sebep olmuştu. "Ders bitti gerizekalı." Kitaplarımı toplayıp kendine gelmeye çalışan arkadaşıma baktım. "Geliyor musun benimle." Gerinmeye çalışırken başını olumsuzca salladı. "Ömer'in veli toplantısına geçmem lazım." Ömer'in adının geçmesiyle yüzümde bir gülümsemenin ortaya çıkması eş zamanlı olmuştu. Ömer, Betül'ün 8 yaşındaki kardeşiydi. Betül'e göre 8 yaşında, iki ayaklı bir şeytan olsa da benim için pamuklardan da pamuk olan bir çocuktu. "Öp benim yerime pamuğumu. Neyse hadi gittim ben." 

Sınıftan çıktığımda koridorun kalabalığı yine fakülte toplantısının bizim bölüme patladığını anlamam için yeterliydi. Kimseye görünmeden asansöre geçmek ise survivor parkurlanın yan çarı sayılabilirdi. Okulun kapısından çıkınca vuran sıcak hava ve otobüs durağındaki kuyruk bana acaba geri mi dönsem dedirtmişti. Mecburen sıranın sonuna geçtim ve bir an önce sıranın bana gelmesi için artık klasikleşmiş duamı etmeye başladım. Neyse ki arkaya arkaya gelen otobüslerden birinde kendime bir yer bulmuştum. Kartımı okutup en arkaya doğru geçtim. Yazılı olmayan otobüs kuralları...

İneceğim durağa gelince düğmeye basıp artık kolumu kopma seviyesine getiren kitaplarımı diğer koluma geçirdim. Bu durak şehrin merkezinde ki durak olduğu için otobüsün yarısı benimle birlikte inmişti. Herkes başka bir tarafa çil yavrusu gibi dağılırken bende kendi yoluma geçtim. Kısa süren bir yürüyüş beni favori mekanıma getirmişti bile. Sırtımı kapıya yasladım ve ittim. İçeriyi her zamanki gibi kahve kokusu sarmıştı. Yüzümü buruşturdum istemsizce. Çevremdeki herkes kahve düşkünü olurken bende durumlar tam tersiydi. Nasıl içiyorlardı şu kahveyi anlayamıyordum. Kuytu köşedeki bir masaya geçip elimdeki lanet olası kitapları bıraktım. Kenarlarının koluma çıkardığı değişik izleri söylememe bile gerek yok diye düşünüyorum. Yanımdaki camdan dışarıya baktım. Beni benden alan sıcağa rağmen herkes sokaklardaydı. Oturduğum yerden kalkıp kafenin sol tarafını işgal eden tezgaha doğru adımladım. Uzun, tahta tezgaha kollarımı yaslayıp bardakları kurulayan Ezgi'nin işinin bitmesini beklemek bizim bir ritüelimiz olmuş olabilirdi. Bir süre sonra son bardağı da rafa koyup arkasını döndü. Beni görünce biraz ürkmüş olabilirdi. "Kızım, ne gulyabani gibi sessiz sessiz arkamda duruyorsun? Amacınız bugün beni öldürmek sanırım." derken bir yandan da müşterilere çaktırmadan kollarımı çimdikliyordu. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 17, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kül RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin