2-Çatı Katı Mabedi

155 26 38
                                    


-2-

Yorulduğum anlar oluyordu. Her şey yolundaymış gibi davranıyordum. Ama tökezliyordum bir yerlerde. Kimsenin yanında ağlayamıyordum. Kimseye diyemiyordum "Ben ailemi özledim" diye. Çünkü böyle yaparsam insanlar bana acıyan gözlerle bakıyorlardı. Ben nefret ediyordum bundan. İnsanların bana acımasından nefret ediyordum. Eskiden her şey çok güzeldi. Annem. Annem gitmeden önce.

Babam ben 3 yaşında iken vefat etmişti. O yüzden pek hatırlamıyordum onu. Annem bana anlatıyordu. Babamın beni ne kadar sevdiğini anlatıyordu. Her akşam eve gelmeden önce bana aldığı çikolataları, uyumadan önce bana okuduğu masalları, her ağladığımda beni kucağına alıp başımı okşadığını anlatıyordu. Gökyüzüne baktığımda beni gördüğünü söylüyordu babamın. O yüzden her gece küçük evimizin bahçesine çıkıp yıldızları seyrederdim. Babamla konuşuyor gibi anlatırdım yaşadıklarımı. Ne olursa olsun annem vardı. Sarılıp ağlayabildiğim, "Annem" diyebildiğim biri vardı. 7. Sınıfa gidiyordum. Her okul çıkışında annem gelip arabayla alıyordu beni.

O gün gelmemişti. Saatlerce o yağmurun altında bekledim. Çünkü annem gelirdi. Annem hep gelirdi. Küçük kızını bir başına bırakmazdı. Annem gelecekti. Onu beklediğimi biliyordu. Mutlaka gelecekti. Saatler de geçse beklemekten vazgeçmedim. Üstüm başım sırılsıklam olmuştu ama umurumda değildi. Annem gelince hallederdi. Ama gelmedi. O günden sonra annem bir daha hiç gelmedi. Benim ruhumsa o yağmurun altında kaldı. Hala o minik kız çocuğu gibi o yağmurun altında bekliyordu ruhum. İlk kez o gün hissetmiştim ruhumun üşüdüğünü. Benim ruhum o günden sonra hiç ısınmadı.

Karşımda oturan yabancıya baktım. Kaç dakikadır bu şekilde birbirimize bakıyorduk bilmiyordum. Gözlerindeki ateş dinmişti. Ne söyleyeceğimi bekler gibi bakıyordu suratıma.

"S-sen kimsin?"

Titrek çıkmıştı sesim. Beynimdeki düşüncelerin, yüreğimdeki yaraların bir yansıması gibi titremişti. Bir süre sessizce baktı suratıma. Sonra usulca aralandı dudakları.

"Hiç kimse"

Gözleri yalanlıyordu söylediğini. Gözleri çok şey anlatıyordu. Ama ben anlattıkları arasında kayboluyordum. Sanki uzay boşluğunda ilerlemeye çalışıyor gibi hissediyordum kendimi.

"Kafamı ne kadar karıştırdığının farkında mısın? Bir anda ortaya çıkıp beni ne idüğü belirsiz iki adamın elinden kurtarıyorsun, sonra tarif etmediğim halde beni evime getiriyorsun ve beni daha önce de kurtarmış olduğunu ima ediyorsun. Bir de üzerine hiç kimse olduğunu mu söylüyorsun. Bana mantıklı bir şeyler söylemek zorundasın. Şimdi tekrar soruyorum, kimsin sen?"

Kaşlarını havaya kaldırmış beni dinliyordu. Sözümü bitirdiğimde gözlerini kısıp suratıma baktı.

"Ne duymak istiyorsun? Onu söyleyim."

"Gerçek neyse onu duymak istiyorum."

Arabanın kapısını işaret ederek konuştu.

"Gerçek şu an evine gitmen gerektiği"

Beni sinirlendiriyordu. Derdi neydi anlayamıyordum. Kaşlarımı çattım.

"Benimle dalga mı geçiyorsun sen?"

Söylediğim şeye gülümsedi. Gözleri ufacık kalmış şekilde suratıma bakıyordu. O gülüyordu ve o güldükçe sinir katsayım yükseliyordu. En sonunda konuşmaya başladı.

SAFDERUNWhere stories live. Discover now