"Alp, Alp sevgilim gitme. Gitme bırakma beni."

Söyleyecek hiçbir şey bulamazken öylece ağlayıp yardım çığlıkları atıyordum.

"Cansu," dedi öksürükler içinde.

Canı yanıyordu.

Gülümsemesi geri dönmüştü.

Ama buruk bir gülümsemeydi bu.

Ucunda ölüm olan bir gülümseme.

"Cansu,"

"Bir gün yanında olmamı istediğin ama bunun imkansız olduğu bir zaman gelirse gözlerini sıkıca kapat ve elini yüreğine götür. Ben senin gözkapaklarının ardındaki karanlıkta, kalbinin çarpıntısında olacağım. Sen ne kadar hissetmek istersen ben o kadar var olmaya devam edeceğim,"

"Anladın mı sevgilim?"

Bunları söyledikten sonra elime uzandı eli.

Önce sıkıca tuttu, sonra ilk gördüğümdeki gibi gülümsedi.

Sonra elleri gevşedi birden.

Kapandı gözleri.

Yüzünde dondu gülümsemesi.

Siren sesleri kapladı etrafı.

Sonra bir karanlık çöktü.

Sustu tüm şehir.

Söndü tüm ışıklar.

Durdu zaman.

Durdu dünya.

*

Kafamı iki yana sallayıp yüzüme çarptım suyu.

Havluyla yüzümü kuruladıktan sonra rutin işleri de halledip çocukları ve Mete'yi daha fazla bekletmemek için mutfağa doğru yürüdüm.

Yüzüm hâla soluktu.

Mete'nin bakışlarıysa hâla biraz endişe dolu.

"Günaydın benim ballarıma," deyip oğlum ve kızımın alnına birer öpücük kondurdum.

Mete'nin tam karşısındaki yerimi aldıktan sonra çocuklar kahvaltıya başladı.

Mete bana bakıyordu.

Ben Mete'ye bakıyordum.

Ölmeyi çok istemiştim ben.

Kaldıramamıştım hiçbir zaman olanları.

Kaldıramamıştım onu kaybetmiş olmayı.

Bayılmıştım o dizlerimde can verdiğinde.

Gözlerimi hastanede açtığımda ölüm haberini almıştım.

Cenazesine gidememiştim.

Mezarına bile gidememiştim uzun yıllar.

Bakmaya kıyamadığım adamın toprağın altında üşüyor olması hiç âdil değildi benim için.

Çok tedavi görmüştüm.

Yaşayan ölü gibiydim o yıllarda, ilaçlarla ayaktaydım.

İlk yıl doktorum ve ailem dışında kimseyle konuşmamış, kimseyi görmemiştim.

Çünkü kimi görürsem onda Alp'i arayacaktım, biliyordum.

Herkes dağılmıştı.

Kimse toparlayamıyordu.

İkinci yıl tedavilerim devam ederken normal hayatımdaki insanlarla görüşmeye başlamıştım.

Mete de bir şekilde tekrardan girmeyi başarmıştı hayatıma.

Tedavim iki yıl daha devam etmişti ve Mete hep yanımda olmuştu.

Alp'in anısına bir kez bile saygısızlık etmemişti, hâla etmiyordu.

Hastanede geçirdiğim onlarca gün, onlarca ay.

Hepsinde vardı yanımda.

Üç yıllık tedavim bittiğinde yanımda yine o vardı.

Artık bitmişti her şey. Kâbuslar, krizler, ataklar...

Alp'in ölümünün beşinci yılında Mete'yle evlenmiştik.

Bu bir aşk evliliği değildi, en azından benim için.

Mete o kadar çok yanımda durmuştu ki bizimkilerle beraber. O kadar sağlam tutmuştu ki beni, ona olan saygım sonsuzdu ve kader bir şekilde birleştirdi yollarımızı.

Hayat böyleydi işte, çetindi.

Bir kapıyı kapar, her şeyini elinden alırdı. Seni çaresiz bırakırdı.

Ama beklerdi, bir kapıyı muhakkak aralık bırakırdı.

Beklerdi ki sen yolunu bulasın. Beklerdi ki sen o kapıyı göresin.

Ben o kapıyı çok geç olmadan buldum.

Bugün Alp'in ölümünün üzerinden tam on beş yıl geçmişken, bir yanımda sekiz yaşındaki kızım Alen, bir yanımda altı yaşındaki oğlum Alp ve karşımda on yıllık hayat arkadaşım Mete duruyorken, annem, babam, Bora, Ezgi, Tuğra, Baran ve Alp'in ailesinden oluşan kocaman bir ailem varken, Alp'i de hâla yüreğimde hissediyordum.

Gözümden firar eden bir damla yaşı gülümseyerek silip önümdeki suyu yudumladım.

Ben Cansu Derin Alkan, bu da benim yeniden doğuş hikayem.

17.02.2020 - 04.25

Bu yola benimle çıkıp bu satıra kadar gelen herkese sonsuz teşekkürler <3

Bu satıra kadar gelip her satırda ağzıma sıçan okurlara da teşekkürler fiWĞTĞGWÖWPCOSA öptüm çook sıçmayın yeter

Yeni Okul AlarmıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin