Fırtınalı Bir Gece

Start from the beginning
                                    

Bir solukta anlattıklarımı, sözümü kesmeden, adeta nefesini tutarak dinlemişti. Son cümlelerimle birlikte, gözlerinden geçen o çocuksu ifade içimi acıtıyordu. Ben ne kadar karanlıksam, biliyordum, hissediyordum, o tam tersine masumdu. Haketmiyordum sevgisini. Yine de istiyordum. Tek bir mutluluk şansım varsa hayatta, o da onun kalbindeki yerimde saklıydı. Sadece ve sadece kalbine tutunarak yaşayabilirdim. Bu yüzden çaresiz ve aciz bir canlı gibi o kalbi istedim. Tüm bencilliğimle onun tarafından sevilmeyi diledim.

"Korkutuyorsun beni." dedi. Onun kadar cesur bir adamı korkutabildiğime inanmak güçtü. Bir başarı değil, yenilgiydi bu kesinlikle. "Hele ki şu anlattıklarından sonra senden vazgeçemeyeceğimi bile bile, vazgeçmemi sağlayacak bir şey söylecek gibisin. İnan hiç istemiyorum duymayı. Mümkünse anlatma diyecek haldeyim. Yine de..." Masada öne eğilip ellerini yüzünden geçirdi. "anlamamızın tek bir yolu var, değil mi?" diye sordu.

Onayladım. O hala elleri çenesinin altında birleşik halde gözlerini üzerime dikmiş bakarken, nereden bulabildiğimi bilemediğim bir cesaretle girdim cümleye.

"Yılbaşı gecesi, Sedef ve Tunç'un ısrarıyla onlarla birlikte dışarı çıktım." Tunç kelimesini duyması yetmişti. O ölümcül kasveti gözlerinden okudum. Yine de devam ettim. "Sedef'in yanımızda olmadığı bir andı. Çok alkollüydük ikimizde. Yan yana oturuyorduk. Ben seni düşünüyordum. Ne çok özlediğimi...yüzünün her santimini geçiriyordum aklımdan. Dayanamayacakmışım gibi geliyordu yokluğun. Hissettirdiklerinin özlemi, yokluğunla gelen o boşluk beni derinine çeken dipsiz bir kuyu gibiydi. Tam anlamıyla karanlıktaydım. Sadece bir an için Tunç'a dokunarak, sana dokunduğumda hissettiklerimi hissedip hissedemeyeceğimi anlamak istedim. Elimi yanağına uzattım..."

Karanlıktı bakışları. Kopkoyu, okunması imkansız bir karanlık halini almıştı. Ve konuştuğunda sesi, aynı karanlığın ürperten tonuyla sarmalanmıştı.

"Hissettin mi peki?" diye sordu. "Benimleyken hissettiklerini."

Tek bir kılıç darbesi gibiydi cümlesi. Tek bir cümleyle ikiye ayrılmış gibiydim karşısında. Konuşabilir miydim ki bunun üzerine? Daha da artık ne söylenirdi ki?

"Mümkün mü?" diye geveledim gözlerimi kaçırarak.

"Mümkün mü, değil mi? Bir şans verecek kadar merak eden sensin. Sen söyle mümkün mü?"

Derin bir of çekerek arkasına yaslandı. Duvardan bile katı, kaskatıydı. Bitti işte, diye düşündüm. Bunu sorgulamış olmam bile yeterliydi onun için. Ve haklıydı, daha büyük bir hakaret olmazdı bence de yaşadıklarımıza.

"Hiçbir şey hissetmedim. Hiçbir şey. Sonra beni öptüğünde..."

"Öptüğünde?" dedi tek kaşını kaldırarak.

Zorlukla dayandığım bakışlarının esaretinde infazım gerçekleşiyordu. O darağacı her saniye yeniden kuruluyor, her saniye yeniden gözlerinden düşüyordum. Ölemiyordum da adeta can çekişiyordum.

Kafamı salladım.

"Öptüğünde de hiçbir şey hissetmedim."

"Başka?"

"Başka bir şey yok."

"Sen beni düşünüyordun. Onun yanağına dokundun ve o da seni öptü. Hepsi bu kadar, öyle mi?"

"Hepsi bu kadar."

"Tamam." dedi sakinliğiyle kanımı dondurarak.

Tepkisi yetersiz geldiği için bocaladım.

"Tamam olan ne? Bu mu tepkin?"

"Masayı filan mı devirmemi bekliyorsun? Sana hakaret mi edeyim? Değmez." Kafasını boş bomboş dercesine iki yana salladı. "Ne düşünüyorum biliyor musun? Bir haftadır kıvranmanın gerçek sebebini nihayet anladığımı düşünüyorum. Benden ayrılmak değildi seni rahatsız eden, bin kere uyarmama rağmen, alkollüyken Tunç'la yakınlaşmanın pişmanlığını yaşıyorsun. Kusura bakma, özür dileyerek ya da geç kalınmış bir dürüstlükle vicdanını temizleyemezsin. Bu olay benim için cılız bir hayalkırıklığı sadece. Hiçbir şey hissetmiyorum şuan gerçekten. Çoktan söküp attığın kalbi bir kez de yerde tekmelemişsin ne farkeder? Böyle hissediyorum işte şuan. Tamamen hissizim sana karşı."

POBEDAWhere stories live. Discover now