4. Bölüm

27 4 20
                                    

Cidden ama cidden alkol bütün kötülüklerin anasıydı. Ne olduğunu anlamadan videomuz yaptığımız saçma haraketlerle birlikte 25 bin görüntülenme almıştı.

Ashton ve diğerleri bu durumdan her ne kadar hoşnut olsalar da ben de bir o kadar bu devinimi hayatımın hatası olarak görüyordum.

Yine aklıma düşünceler geliyordu. Biliyordum ki eğer bir şeyleri başarmak istiyorsam beni tanımadan arkamdan konuşanların yorumlarına kulak asmamam gerekirdi.

Ama olmuyordu dostum! Zaten videoyu görür görmez "Tanrım! Millet, bu sarhoşlar ne halt yemeye şarkı söylüyorlar falan mı yazdılar?" demiştim. Aldığım yanıtsa göz devirmeydi.

Genel yorumlar eğlenceli ve komik olmamız veya uyumumuz hakkındaydı. Tabi aptal ergen olduğumuzu yazan bir yorum da vardı.

Bütün bunlar bir yana kuaföre gitmem lazımdı. Saçımı kestirecek ve o "Luke" lekesinden kurtulacaktım falan filan.

Normalde ergen yazdılar diye benim kızmam gerekirdi ama benim yerime Luke oturarak patates soyduğu için kızma işini boşverdim.

Kısaca kuaföre gittim ve işimi bitirdim. Saçım küt ve kahküldü. Aman ne kadar da Mathilda bir hanımım diye saçma bir iç geçirmemden sonra civciv anahtarlık süsümle bakıştım. Bisikletimin önündeki sepette o civcivle bakışmadan sürüşümü tamamlamam imkansızdı. Bu kamyon şöförlerinin havai dansı eden kız süsüyle olan bağlantısıyla aynı gibiydi. Düşük ve ezik versiyonu işte.

Etraf rahat ve hoş olmak için fazla kalabalıktı ama paranoyak kişiliğim de her zaman kalabalık yerlerin güvenliğim açısından daha iyi olduğunu söylerdi ve ben de onu dinlerdim.

Sahilin oraya gelince pedala daha sert bastım ve daha hızlı gitmeye başladım. Rüzgâr yüzüme çarpıyor ve hayat tenime nüfuz ediliyordu.

Ah, tüküreyim. Bu ne ya fren basmıyor. En son böyle bir şey olduğunda kendimi bisikletin üstünden atmıştım ve mal gibi dirseğimi yaralamıştım. Gerçi o zamanlar körebe oynarken ebeye sarılıp "aha ben ebe oldum, şimdi gözümü bağla" dediğim zamanlardandı.

Sağa kırdım ve hercai menekşelerinin arasına uçtum. Hemde sert göğüsünden anladığım kadarıyla bir erkeğin üstüne! Kafamı kaldırdım ve sözümü geri alıyorum, ben bir Tanrı'nın üstüne uçmuşum. Ağzı akan kızlardan olmak istemem ama eğer siz de bu beyefendinin üzerine uçsaydınız heyecandan altınıza işerdiniz.

"Siktir, bu ıslaklık ne? Ne var senin altında?"

Benim gibi.

"Ah, ş-şey su vardı patladı benim frenim tutmadı uçtum üstüne işte şey... Sıçayım, işedim üstüne işte!"

Çocuk üzerinden beni attı ve "İğrenç" diyerek sert bir bakış attı. Yani ben de "aaaaa canım benim ne kadar güzel işedin üstüme gel seni ödüllendireyim" şeklinde bakmasını beklemiyordum ki bu olsa çok yüzsüzce müteşekkir olurdum.

Bunun yerine sürünerek kaçtım. Koştum, koştum, koştum zihnimin arkasından Matrix adamı olduğumu düşünürken. "Ben O'yum!" diye bir his geliyordu ama ne yazık ki bendeniz o bisikleti orada unutmuştum!

Buradan dünyaya neden ben diyesim geliyor ama hayır, mallığımı telafi etmeliyim. Bizim grup birine bir şey yaptığında ne yapardı? Aha! Dondurma alırdı. Ne kadar saçma bir fikir olsa da yapacak bir şey yok.

Koştuğum yerlerden paşa paşa dönerken yoldan iki papatya kopardım ve iki çikolatalı dondurma alarak olduğum yere geldim. Herhalde o kadar şansızlığım üzerine tek şansımın yaver gittiği şey O'nun hâlâ orada oturuyor olmasıydı. Yanına gitti ve bir papatya ile dondurmayı konuşmadan ona verdim. Yanına oturdum ve kendime sakladığım papatyayı da kulağıma sokuşturdum.

"Özür."

Dedim adeta fısıldayarak.

"Üstüme işediğin için mi?"

Dedi gülerek.

Dudağımı dişledim ve suçlu çocuklar gibi başımı salladım. Evet maalesef ki ben çok güldüğümde ya da aniden hapşırdığımda ya da heyecanlandığımda altıma kaçırıyordum.

"Dondurma hoşmuş."

Dedi ve sonra bisikleti gösterdi.

"Frenin kol kısmı sıkışmış biraz zorladım ve düzeldi."

Dedi.

"Ah, teşekkür ederim." Dedim bisiklete ardından yere çimlere bakarak konuşurken. Biraz gülümsedim ama biliyordum ki O'na bakamazdım. Yani açıkçası utanmıştım.

"Adın ne?" dedi.

"Charlotte Heaven, ya senin?"

"Tom Tamaki ve evet büyükannem Japon."

"Tamaki, güzel admış."

"Heaven da öyle."

Gülümsedi ve içimde -özellikle kalbimde- tuhaf bir çözünme oldu. Belki de bu çocuğu bir daha görmeyecektim. Evet, büyük ihtimalle öyle olacaktı.

"Sana Tamaki diyeceğim sanırım." Dedim dizlerimi kendime doğru çekip yüzümü yaslarken.

Altım ıslaktı ve iğrençti. Bu yüzden kalktım ve gitmek için adımladım. Bisiklete binmedim ve yürümeye başladım.

Arkadan Tamaki'nin "Görüşürüz" sesi geldi ve o görmese de gülümseyerek elimi havaya kaldırıp salladım.

Sanırım bugün büyük bir gündü. Bana her şeyi unutturacak kadar...

zainland

2 Haziran'da sınavım var bana şans dileyiiiin 💮❤️🍫

Angel by the Wings -Luke HemmingsWhere stories live. Discover now