Seçilen Taraflar

Começar do início
                                    

"İyi." dedi. Soğuktu kesinlikle. Norveç kadar. Belki daha fazla. Buzullar kadar.

"Ne zaman döndün?" diye sordum.

"İki gün önce."

"Norveç güzel miydi?" Elindeki su şişesini kafasına dikerken, kafasını sallayarak onayladı.

"Şimdi gitmem lazım. Arkadaşlarım bekliyor." dedi ve aynı buzulları kuşanan tavrıyla birlikte yürüyüp gitti. Bense zihnimde yankılanan cümlesiyle ardında kalakaldım. Arkadaşlarım bekliyor. Arkadaşlarım...

Sen kimsin peki? Hiç kimse.

İçim dört yandan ejderha ateşi altında kaldı. Mücadelesini verdiğim konuda ne kadar geride kaldığımı görebiliyordum. Çok değil kısa zaman önce Atlas benim yanımdaydı. Konuşurken gözlerimin içine bakar, söylediklerimi değil söylemediklerimi bile anlamaya çalışırdı. Şimdiyse, birkaç gülüş ve günlük konuşmalardan ibaret arkadaşlıklara benden daha çok vakti vardı ayıracak. Haksız mıydı peki? Değildi. Çünkü beni ondan ayıran sebeplerimi hiç bilmiyordu. Ona anlatmayı ne kadar çok istediğimi, nasıl bir sıkışıklığın içinde kaldığımı bilmiyordu. Onun tanıdığı, kendisinden duygusuz cümlelerle ayrılan bir İpek'ti. Eninde sonunda Tunç'la yaşananı öğrendiğinde bir daha yüzüme bakmayacağını bilsem de, bundan daha önce gerçek düşüncelerimi bilmesini istedim. Affedilmek için değil, anlaşılmayı dilemek için hiç değil... bundan sonrasında kendi vicdanımda huzura kavuşabilmem için gerçek İpek'i tanımasını istedim. Sedef'e verdiğim sözden de öte bir durumdu bu.

Fotokopileri bile unutarak kantinden çıktım. Roket mi takmıştı nedir? Ortalıkta görünmüyordu. Fakültenin çıkışında az önceki kızları gördüm. Atlas yanlarında değildi. Fakat onun hakkında konuşuyorlardı. Tahmin ettiğim gibi, hepsi için notlar bahane Atlas şahaneydi. Aradığımı elli metre kadar ileride tek başına motor parkında buldum. Hızla yanına doğru yürüdüm. Aslında söylemek istediğim, müsait bir zamanında biraz konuşabilir miyiz demekti. Ama bunun yerine...

"Ne gerek var ki yalan söylemene? Arkadaşların beklemiyormuş seni." dedim. Çenemi tutamamıştım resmen. Atlas şaşkın ama ciddi bir ifadeyle bana döndü.

"Yanımda gördüklerin değil de başka arkadaşlarım bekliyor olamaz mı?" dedi. Bir kaldım tabi.

"Olabilir."

"Ne istiyorsun İpek?" diye sordu. Ne istiyorum öyle mi? Ne istiyorum? Düşmanca ayrılmamıştık biz. Bu kadarını haketmiyordum.

"Bende bir sweatshirt'ün kalmıştı. Geri döndüğüne göre bir ara geri vereyim." dedim.

İkide iki, planladığımdan tamamen farklı cümleler kurmayı başarışımı tebrik ettim. Aslında seni seviyorum'lar havada uçuşurken birbirimizi çileden çıkaracak sözcükler üretmek bizim için normal bir durumdu. Fakat bin yıl öncenin bin olay öncesinin normaliydi bunlar. Şimdiyse soğukluğu, umursamazlığı çok fena canımı yakıyordu. Ben kendi kendimi hançerlemekle meşgulken, Atlas yüzüme ciddi ifadesiyle bakmayı sürdürdü.

"Gerek yok, sende kalabilir." dedi.

"Kalmasın." dedim. Varlığıma tahammül etmek zor geliyormuş gibi derin bir iç çekti.

"Tamam. Bir ara alırım. Şimdi müsadenle." Kaskını çözmek üzere önüne döndü.

"Ne zaman gelirsin?" diye sordum. "Sweatshirt'ünü almaya."

Resmen burnundan soludu bunun üstüne.

"Sedef'e ver, o da Tunç'a versin. Ben Tunç'tan alırım." dedi.

Nefes alamadım.

Yutkunamadım.

Arkamı dönsem şimdi koşa koşa uzaklaşsam nasıl olur, diye düşündüm. Tabi ki onu da yapamadım. Tepkisizliğim ilgisini çekmişti.

POBEDAOnde histórias criam vida. Descubra agora