Bunca zamandır en büyük korkum olan Rüzgar, önümde durmuş Kerim'e yumruklar savuruyordu. Batmakta olan güneşin son kırıntıları suratına çarparken, neden diye düşündüm. Neden bunca zahmete katlanıyordu?

Kafamı sallayarak bu düşünceleri def ettim. Bu kafamı ilk karıştırışı değildi ki. 

Ne yapacaktım?

Yutkunarak, bu şansı kullanmak için harekete geçtim. Neyi bekliyordum ki? Buydu işte. Beklediğim fırsat ayaklarımın ucuna serilmişti ama ben tereddüt mü ediyordum?

Son bir kez karmaşanın içinden gözlerimle Rüzgar'ı buldum ve derin bir nefes alıp çalıların arasına doğru koşmaya başladım. 

Bir an içim zaferle dolsa da çok az zamanım olduğunu biliyordum. 1-2 dakikaya kalmaz gittiğimi fark edecekti ve zaten öfkeli olan halinin üzerine öfke eklenecekti. Bu düşünce beni irkiltsede durmadım. Bir kere yapmıştım yapacağımı, dönüş yoktu. 

Aklıma dönüş yolunu hatırlaması için emirler yağdırırken yorulduğumu fark etsemde aldırmadım. Durmak yoktu. Bu kadar kolay pes edemezdim.

Patika yola saparak yolun kenarına geçtim ve yol ile ormanlık alan arasında koşmaya devam ettim. 

Nefesim kesilir hale gelene kadar durmadan koştum. Bir ara arkama döndüm ve yeterince uzaklaştığıma kanaat getirip soluklanmak için zaman tanıdım kendime.

Yola sadece bir kere dikkat etmiştim ve bu kesinlikle yeterli değildi. Kesin olarak bildiğim birşey varsa, o da şehirin içinden yeterince uzak olduğumdu. Ormanlık alanın içine girmeye korkuyor, patikada durmaktan da korkuyordum. Rüzgar beni aramaya çıkmış olmalıydı, arabayla geleceğini de biliyordum ve patikada durmam kesinlikle salaklıktı.

Bir saatten az bir süre sonra güneş batacaktı.

Dinlenmeyi bırakıp ağaçların arasından yürümeye devam ettim. Bir araba sesi duyarsam hemen ağaçların arasına kaçardım, benden daha hızlı olabilirdi ama o arabadan inene kadar ona fark atabilirdim.

Güneş batınca ne yapacağımı düşünerek hızlı adımlarla yürümeye devam ettim. Başımı yerden kaldırdım ve bir an bir ses duyduğumu sandım. Kalbim korkuyla atarken istemsiz olarak koşmaya başladım. Daha sonra peşimden birşey gelmediğini anlayıp kendi kendime güldüm.

Etrafımı temkinli bir şekilde kontrol ederken ilk önce bir kulübe gördüğümü sanıp sevindim  fakat sonra onun bir kulübe değil küçük bir benzin istasyou olduğunu gördüğümde sevincim ikiye katlandı. Ayaklarım çoşkuyla oraya doğru hareket ederken kapının önünde, sandalyede oturan iki kişi gördüm. Ayaklarım daha hızlı davranırken birinin yaşlı bir kadın, diğerinin de kocası olduğu tahmininde bulundum.

''Yardım edin!'' ellerimi oraya doğru salladım ve dikkatlerini çekmeyi başardım. ''Lütfen! Bana yardım edin!''

Ne kadar süredir yürüyordum bilmiyordum ama ayaklarım isyan bayrağını çekmişti. Daha fazla yürüyemezlerdi. 

Yaşlı kadın ve adam ayaklanıp bana garip bir bakış attılar. Kim bilir ne haldeydim.

''Lütfen,'' dedim tekrar. ''Biri beni zorla tutuyor, o.. beni satın aldı! Lütfen,lütfen bana yardım etmek zorundasınız.'' bakışları temkinli bir hal aldı. ''Lütfen.'' fısıldadım.

''Geç bakalım kızım.'' yaşlı adam beni içeri davet etti. Gözyaşlarım minnetle akmaya başlayınca durdurmak için bir çabada bulunmadım.

SAHİPWhere stories live. Discover now