Hiç birşeyin eskisi gibi olmayacağını bilmek bir yandan huzur verici, bir yandan rahatsız ediciydi. Eski derken eskiden bahsediyorum. Annemden, küçük evimizden, aşina olduğum minik yatağımdan. Sabahları kahvemiz eşliğinde yediğimiz tostlarımızdan. Şüphesiz onunda en mutlu olduğu zamanlar onlardı. Endişe edecek o kadar şeyimiz varken 15 dakikalık bir süre içerisinde mutlu olabiliyorduk ve bu bana güç veriyordu. Şimdi nereden güç alacaktım? Bay bencilden mi?

Düşüncelerime kahkaha atmamak için dudağımı ısırarak Rüzgar'ın beni yönlerdiği merdivenlerden inmeye başladım. Bir an duraksasamda güçlü eller anında belimden itmeye başlamıştı.

''Devam et.'' 

Gözlerimi devirerek son merdiveni de indim. Beyaz renki kapının  önünde durunca etrafıma bakındım. Bu kattaki tek odaydı ve bodrum gibi gözükmesine rağmen şaşırtıcı derecede temiz gözüküyordu.

Odanın kapısını yavaş hareketle açtı. Kolumu sıkıca tutup beni içeri sokup kapıyı arkamızdan kapadı.

Odanın içi boş denecek kadar az eşyayla doluydu. Odadaki tek pencerenin önünde çift kişilik bir yatak, yanında ise bir komidin bulunuyordu. Onun dışında büyük bir dolap sağ duvarı tamamen kaplıyordu. Sol tarafta tek bir kapı olduğunu gördüm ve lavabo olmasını diledim. Oda ne küçük ne büyüktü ama 1 saat kadar önce bulunduğum bodrumu hatırlayınca cennete girmişim gibi bir his tüm bedenimi sardı ve ben memnun ifademi gizlemeye çalıştım. 

Kaç kat indiğimizi biliyordum ve şimdiye kadar sadece bir hizmetliyle karşılaşmıştım. Buradan kaçma ihtimalim daha kolay bir hale gelirken Rüzgar'ın sesi beni düşüncelerimden sıyırdı.

''Dolapta sana uygun kıyafetler var.'' odanın ortasına yürüyerek tekrar bana döndü. ''Bu odadan çıkmayacaksın demiyorum, çıkamazsın. Duydun mu beni?'' tehlikeli sesinden biraz olsun etkilenmemiştim. 

''Ben kimseden emir almam.'' dedim sert olmasını umduğum bir ses tonuyla. Bu konuda biraz çalışmam gerekicekti anlaşılan.

Ses tonum onu güldürdü. Neredeyse içten bir gülümseme gibiydi. Fakat daha sonra gözlerindeki karanlık ifadenin geri döndüğünü, tüm bedenini ele geçirdiğini hissettim. Öyle ki suratı ruhsuz bir şekilde benim suratıma baktı ve aramızda 1 metre kalacak şekilde bana yaklaştı. 

''Alıp almaman umurumda değil. Beni çok hafife alıyorsun yavrum.'' elleriyle kendini gösterdi. Bu ani hareketi karşısında afallasamda bende ona boş bir şekilde bakmaya devam ettim. ''Beni kızdırmak istemezsin. Ciddiyim. Herhangi bir ses çıkarma girişiminde bulunup, filmlerdeki gibi bağırmaya falan kalkarsan canı yanacak olan taraf sen olacaksın. İstersen bir dene. Benim için hava hoş.''

Söylediklerine aldırmayarak yatağın üzerine oturdum. İliklerime kadar korktuğumu ona yansıtmayacak bir şekilde rahat görünmeye çalışarak bir elimi destek alacak şekilde yatağa yaslayarak arkama yaslandım. ''Bana ne yapacaksın?''

Ela gözleri bir an yüzüme bunu gerçekten sorup sormadığımı tartarcasına takılı kaldı. Daha sonra kurumuş dudaklarını yaladı. ''Bence bunun cevabını biliyorsun.'' dedi ifadesiz bir sesle.

Biliyordum. Ama dile getirilmezse gerçekleşmez diye düşünerek kendimi kandırmıştım. Tabiikide gerçekleşecekti. Beni satın almıştı, benim kitabımda öyle olmasa da onun kitabında ben onundum, onun malıydım ve daha kaç masum kızın sahibi olduğunu bilmiyordum. Benim gibi deneyimsiz biri için bir servet harcamıştı ama benden beklentisini bilmiyordum.

SAHİPWhere stories live. Discover now