Tanrıların İzi

Zacznij od początku
                                    

Boz Kunduz'un çadırının olduğu yere geldi. Çadırın kapladığı alanın ortasına oturdu. Burnunu aya çevirdi. Boğazı sert sert kasıldı, ağzı açıldı. Ve yalnızlığını, korkusunu, Kiche için duyduğu üzüntüyü, bütün geçmiş dertlerini, çektiği eziyetlerle birlikte başına gelmesini beklediği sıkıntı ve tehlikeleri yürek paralayan bir çığlıkla anlattı. Uzun bir kurt ulumasıydı bu. Yürektendi, boğazını doldura doldura çıkıyordu, acılıydı ve ilk ulumasıydı.

Günün ışıması korkusunu azalttı ama yalnızlığını çoğalttı. Daha düne kadar onca kalabalık olan bu ıssız dünya, yalnızlığını daha bir güçle çarptı yüzüne. Kararını vermesi uzun sürmedi. Ormana dalıp nehrin kenarından aşağı doğru koşmaya başladı. Bütün gün koştu. Hiç dinlenmedi. Sonsuza dek koşmak için yaratılmıştı sanki. Demir gibi güçlü bedeni, yorgunluk nedir bilmiyordu. Yorgunluk çöktükten sonra bile atalarından miras aldığı dayanıklılıkla sonu gelmez görünen bu çabayı sürdürerek sızlayan bedenini hareket ettirmeyi başardı.

Nehrin sarp yamaç yaptığı yerlerde arkadaki yüksek tepelere tırmanıyordu. Ana nehre katılan küçük dere ve sulara rastgeldiğinde yüzerek geçiyordu onları. Sık sık yeni oluşmuş ince buzun üzerinden geçti ve birçok kez kırılan buzun altındaki buz gibi akıntıda hayatını kurtarmak için mücadele etti. Peşinde olduğu şey, tanrıların izinin nehrin kıyısından ayrılıp içerilere girdiği yerdi.

Beyaz Diş, kendi soyu içinde ortalamanın üzerinde bir zekâya sahipti. Ama yine de zihin dünyası Mackenzie Nehri'nin diğer kıyısını kavrayabilecek kadar gelişkin değildi. Ya tanrıların izi nehrin öbür kıyısındaysa? Aklına böyle bir şey hiç gelmedi. Sonraları, çok daha fazla seyahat etmiş, büyümüş, akıllanmış ve çok daha fazla yol ve nehir tanımış bir hayvan olarak böyle bir olasılığı aklına getirip değerlendirebilirdi. Ama o zihinsel güç, henüz yoktu kendisinde. Sadece kör gibi koşuyor ve nehrin, kendi bulunduğu kıyısı üzerine hasaplamalar yapabiliyordu.

Bütün gece koştu. Kimi zaman karanlıkta başına, onu geciktiren kazalar geliyor, tökezliyor, sendeliyordu. Gözünü korkutmuyor, onu yolundan çevirmiyordu bu aksilikler. İkinci günün ortalarında otuz saattir durmaksızın koşmuş haldeydi ve demir gibi gücü artık onu terk ediyordu. Bu kez de devam etmesini sağlayan şey, zihninin dayanıklılığıydı. Otuz saattir hiçbir şey yememişti. Açlık onu zayıf düşürüyordu. Defalarca buz gibi suya düşmesi de etkisini göstermeye başlamıştı. O güzel kürkü ıslanmış ve kirlenmişti. Koca patileri yara bere içindeydi ve kanıyordu. Aksamaya başlamıştı ve zaman içinde bu aksaması giderek arttı. Üstüne üstlük bir de gökyüzü gölgelendi ve kar yağmaya başladı. Ham, nemli, eriyen, yapış yapış bir kardı bu, üzerinden geçtiği araziyi saklayan, topraktaki engebeleri örterek ayaklarının altındaki zemini daha zorlu ve acılı hale getiren bir kardı.

Boz Kunduz, kampını nehrin öbür yakasına kurmak niyetindeydi çünkü avlak orasıydı. Ama karanlıktan hemen önce, kadını Kloo-kooch'un gözüne, nehrin bu yakasına su içmeye gelen bir geyik ilişmişti. Eğer o geyik su içmeye oraya gelmemiş, Mitsah kar yüzünden herkesin gittiği yoldan çıkmamış, geyik Kloo-Kooch'un gözüne ilişmemiş ve Boz Kunduz isabetli bir atışla geyiği vurmamış olsaydı, bütün öteki gelişmeler tamamen farklı seyredebilirdi. Boz Kunduz, Mackenzie'nin bu yakasında kamp kurmayabilir; Beyaz Diş onları geçip giderek vahşi doğada ölüp kalabilir, ya da bir yolunu bulup vahşi kardeşlerine katılarak onlardan biri haline gelip ömrünün sonuna kadar kurt olarak yaşayabilirdi.

Gece çökmüştü. Kar artık daha yoğun yağıyordu. Kendi kendine hafif hafif sızlanan Beyaz Diş, sendeleye tökezleye aksaya ilerlerken karın üzerinde taze bir ize rastladı. İz o kadar tazeydi ki hemen anlayıverdi ne olduğunu. Hevesle inleyerek nehrin kıyısından ağaçların arasına doğru izi takip etti. Kulağına kampın sesleri geliyordu. Ateşi, Kloo-kooch'un yemek pişirdiğini ve Boz Kunduz'un yere çömelmiş vaziyette bir parça çiğ donyağını çiğnediğini gördü. Kampta taze et vardı!

Beyaz DişOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz