Tenné Magenta

4.2K 87 17
                                    

“Sen benim, yarım kalan cümlelerimsin,

Hiç söyleyemediğim, söylemediğim o sözlerim…”

Yine… Kulağımda Cem Adrian, başımda –gece dişlerimi sıkmamdan kaynaklı- korkunç bir baş ağrısı ve rüyalarımdan yadigar gözyaşlarımın ıslattığı yastığımla günü karşıladım yine. Son bir yıldır kulağımın kalbime gidiş yolunu bulmuş tek adamın ‘sen benim…’ diye bağıran sesini kulağımdan kulaklığımla beraber çıkarmak zorunda kaldım. Bir aydır her sabah yaptığım şeyi yaptım ; yattığım yerde doğruldum ve etrafıma baktım , önce tanıyamadım , sonra belleğimin hatırlanmak istenmeyen anılar bölümünü kurcalayıp hayatımın son bir ayını buldum. Hatırladığım anıların ağırlığıyla kafam da ağırlaşıp yastığa yeniden düştü. Son bir ay… Sahi bir ay oldu mu gerçekten?

Telefonumu elime aldım. Ekrana baktım ve yine o belleğimin hatırlanmak istenmeyen anılar bölümü işlemeye başladı: Artık bir sevgilim yoktu. Bu yüzden telefonum artık sadece hangi saatlerimin ve takvimlerin boş geçtiğini anlamam için vardı . Ha bir de annem kendini biraz daha anne gibi hissetsin , aradığında ulaşabilsin diye. Düşüncelerimi geldiği yere geri gönderdim ve takvime baktım: 8 Nisan 2014 Perşembe… Bir aydan 2 gün fazla… 6 Mart gününü nasıl unutabilirim; annemin vekaletimi babama vererek özgürlüğüne kavuştuğu günü nasıl unutabilirim. Bunu yaparken üzgün görünmeye çalışmıştı, yüzüne ‘çok çabaladım ama olmadı, üzgünüm’ bakışını yapıştırmış ama yine de beni inandıramamıştı.

Annemle babam korkunç evliliklerine ben on beş yaşındayken -nihayet- son verdiklerinde babamı suçlamıştım hep. Annemin özgürlüğüne düşkün bir hayat yaşamasında bir yanlışlık görmüyordum çünkü. Boşandıktan sonra annemle kaldım, iki yıl kadar. Bu iki yıl boyunca sadece bir kez birlikte akşam yemeğine oturduğumuzu hatırlıyorum.

Ben annemin telefonda “Bugün güzel bir yemek yap Umut. Annen akşam yemeğe geliyor.” dediğini duyunca içimdeki heyecanı hatırlarım hep. Her zamanki gibi sanki lisedeki kızıyla değil de ilkokuldaki biriyle konuşuyormuş gibi konuşmasına rağmen çok sevinmiştim. O kadar ki dershaneye bile gitmemiş oturmuş yemek yapmıştım. Sofrayı donatmıştım. Kapıyı heyecanla açmış ama açtığımda karşılaştığım manzara karşısında gözlerimi iki kez kırpıştırabilmiştim sadece (gözlerimin yanılgı oranını ölçmek ister gibi.). Annem ve üç kız arkadaşı toplaşıp bize gelmeye karar vermişler! Annemin “benim kızım güzel yemek yapar” dediğini duyar gibi oldum o an, diğerlerinin de “öyle mi o zaman çağırırsın artık bir gün yemeğe” değişini… Hepsi samimiyetten gayet uzak bir hareketle yanağımdan öpüp sözde beni “ne kadar güzel bir kız” gibi övgülere boğarak sofraya oturdular. Sonra karınlarını biraz yemekle biraz da dedikoduyla doldurup nihayet gittiklerinde ve annem bulaşıkları yıkamak için yardım teklifi etmek şöyle dursun , mutfağa gözünün ucuyla bile bakmayıp odasına çekildiğinde daha net anlamıştım ; annem o akşam arkadaşlarıyla yemek yedi ve evindeki aşçı iyi çalıştı.

Şimdi 17 yaşındayım ve bir aydır babamla yaşıyorum. Annemi sadece hafta sonları görüyorum; onunla kalırken herhalde bu kadar bile göremiyordum. Belki daha iyiyimdir, emin değilim kendimden. Babam tatlı sert bir adam ama onunla aynı evde yaşamak annemle yaşamaktan daha az garip. Sevdiğim bir çocuk var okulda. Daha önce sevgilim dedim ama ilişkimiz sadece flört olarak kaldı desek daha doğru. Bitmesinin beni bu kadar üzeceğini bilmezdim ama iki haftadır doğru düzgün gülemediğimi hasaba katarsak bayağı üzüldüm. Çünkü gerçekten sevgilim olmasını istedim sanırım. Adı Arslan’dı. Alp Arslan… Adının getirmesi gerektiği gibi bir özgüveni ya da abartılacak bir cesareti yoktu ama hoştu, çoğu zaman nazikti ve fazlasıyla dengesiz . Ona aşk diyebilir miyim bilmiyorum ama onu iki haftadır , yani bittiğinden beri her saniye çok özlüyorum ve Adrian acılarımı en kısa yoldan tarifini yazıp söylüyor. Kulaklığımı geri taktım ve müzik çalarımın oynat tuşuna bastım. Sesin içime işlemesini yavaş yavaş hissediyordum ve ses kalbimi bulduğunda Cem benim için söylüyordu;

“..Sen benim, hiç ısınmayan ellerimsin,

Hiç unutamayan, unutmayan o kalbim…”

Yazar Notu

Umut : Asıl kızımız. Arslan'la kısa süreli ancak anlamlı bir beraberlik dönemi yaşamışlardır. İnatçı ancak asla hırslı değil, biraz çekingen, ne çok cıvıl cıvıl ne de çok içine kapanık,  tam kıvamında yalnız fazlaca gururlu. Kızımız yeşil gözlü, koyu kahve kıvırcık denilebilecek türden dalgalı, göğsünün hemen alt kısmına kadar uzanan, saçları var, buğday tenli,  yuvarlak küçük yüzlü, 1.75 boylarında, bir genç kızın sahip olmak isteyeceği türden bir

Alp Arslan: Kendi içinde sevmeye, sevilmeye, ailesine hayatındaki her şeyden daha çok değer veren cömert, ince ruhlu ancak dışarıdan karşısındakinin ruh haline göre davrandığı için 'dengesiz' olarak anılıyor ve fazla umursamaz görünüyor. Beyaz tenli, gözleri için bal rengi diyebiliriz, hafif dalgalı ve genelde dağınık olan saçları gözlerinin renginden daha açık bir sarılıkta, kareye çalan yapılı bir yüze sahip, 1.90 boylarında, hafif iri yapılı, yakışıklı olduğunu sanıyorum :)

Umut'un annesi (Yasemin): mor saçlarının da ona verdiği hava gibi çılgın bir mizaca sahip. ancak bir anneye göre çok sorumsuz, Umut'un babasını, Levent'i hiç sevdi mi bilinmez ama iki yıl önce  ayrıldılar. 'Su gibi kadın' değimini  pek de doğrulamayan bir fiziğe sahip, biraz kemik yapılı bir vücudu var, sadece omuzlarına kadar ulaşan saçları şimdilik mor yarın mavi, sarı ya da kırmızı olabilir, sert hatlara sahip yüzü , beyaz teni ve yeşil gözü ile orta halli bir güzelliliğin sahibi.

Umut'un Babası (Levent) :  Tatlı sert bir mizacı olan babamız buğday tenli , yuvarlak yüzlü, kıvırcık koyu kahve saçlı, açık kahverengi gözlere sahip bir İstanbul beyefendisi. Onu kimse çözememiştir şu zamana kadar. 'iyi adam, insaniyetli' deyip geçmişlerdir ancak. Ne kadar belirgin olmasa da kızıyla arasında çok güçlü bir bağ var.

 @thesunrains'in tamamen yapıcı ve detaylı yorumuna teşekkürümü bir yorumla değil böyle bir açıklamayla yapmak istedim. çünkü açıkcası benim en çok beğendiğim yorumlardan birisiydi. Bu tür açıklamaların işin büyüsünü kaçırdığını düşünürdüm ve benim zevkime mahsus 'güzel' kitaplardan biri olan Jojo Moyes'ın Senden Önce Ben adlı kitabında Nathan adlı yardımcının otele gittikleri bölüme kadar erkek olduğunu anlaycağımız bir belirti dahi olmadığı göz önünde bulundurulunca böylesi olay örgüsünün daha iyi ilerlemesini sağlıyordu bana göre. Ancak gerçekten düşününce karakterlerim hakkında çok az bilgi vermişim. Umut dışındaki karakterlerde  bundan sonra sıkıntı yaşamayacağınızdan emin olabilirsiniz. Umut'un hem dış görünüşü hem de mizacı hakkında bilgi vermem çok zor çünkü olayları Umut dilinden anlatıyorum. Umut kendi dış görünüşünden pek habersiz ve çelişkili bir kız. Henüz o bile kendisini çözememişken benim size bunu aktarmam çok sıkıntılı olabilir hem de kitabın diline göre komik durabilir diye düşündüm ama thesunrains için birkaç deneme yapacağım. Teşekkür olarak bu not ve  bu bölüm sana ithafımdır :)

Tenné Magentaحيث تعيش القصص. اكتشف الآن