Nefretin Başlangıcı

Start from the beginning
                                    

Atlas'ı son gördüğüm yer kalabalık cenaze töreniydi. Babamın karlar altında kalan bedeni bulunup geri getirilemediği için temsili bir tören düzenlenmişti. On beş yaşındaki Atlas'ın hüzün dolu kıpkırmızı gözlerini dün gibi hatırlıyordum. O ve babası yaşanan olayın hayatta kalan tanıklarıydı. Babamı yaşarken gören son kişilerdi. Annem sorduğunda, "Çok hızlı oldu." demişti Kenan amca. "Bir anda olup bitti." Ardından annem gözyaşları içinde Atlas'a bakıp "Timur senin için endişe ediyordu. Hiç değilse sana bir şey olmamasına seviniyorum." demişti. Atlas'ın daha fazla dayanamayan yıkılmış suratını ve o ortamdan uzaklaşmasını da dün gibi hatırlıyordum.

Cenazeden kısa süre sonra maddi güçlükler sebebiyle İstanbul'dan ayrılıp, Antalya'ya, annemin memleketine taşınmıştık. Kolay zamanlar değildi. Zor günleri annemle birbirimize güç vererek aşmaya çalışıyorduk. Yeni bir düzen kurmuştuk. Ta ki, olaydan tam üç sene sonra bildiğimiz herşeyi sorgulatan bir haber alana kadar. Olay günü Pobeda'nın ana kampında olan, babamın eski dostlarından rus bir dağcı, ailesiyle beraber Antalya'ya tatile geldiğinde bizi de ziyaret etmek istemişti. Vefalı bir insan olan Anton dertleşme esnasında annemden çığ kelimesini duyduğunda şaşkınlıkla karşılamıştı.

"Hafızam çok net, hayır. O gün hiç çığ düşmedi."

Annem hayret içindeydi.

"Nasıl olur? Kenan bana öyle anlatmadı."

Anton da sarsılmış görünüyordu.

"Bir kazaydı elbette. Pobeda'nın zirveye giden son traversinin altındaki vadi onlarca tecrübeli dağcının cesediyle doludur. Olay günü Timur, Kenan ve Atlas 5. kampa ulaşmışlardı. Hava koşulları oldukça sertti. Bense aşağıda ana kamptaydım. Telsiz bağlantımız vardı. Timur geri dönmekten bahsediyordu. Kenan zirveyi zorlamaktan yanaydı. Dönüş yolunda sis ve kaybolma riski olduğu için tırmanışı sonlandırma kararı aldığımızı bildirdim. Timur telsizden anlaşıldı dönüyoruz cevabını verdi. Onunla kurduğum son iletişim buydu. İrtibatımız kesilmişti. Sonraki bir gün boyunca gruptan hiç haber alamayarak çok endişelendik. Hava koşullarının biraz olsun düzelmesiyle alt kamptan bir kurtarma ekibi gönderdim. Kendi kazdıkları kar mağarasının içinde Kenan ve Atlas'ı buldular. Timur yoktu."

"Size ne söylediler?"

"Timur vazgeçmek istemeyip son kez göz atmak üzere traverse girmiş. Bir daha geri dönmemiş. Rüzgarda savrulduğunu düşünüyorlardı."

"Nasıl olduğunu görmemişler mi?"

"Hayır, o sırada mağaradalarmış."

"Ama vazgeçmeyi en önce isteyen Timur'du diyorsun. Neden bir daha fırtınaya girsin ki?"

"Hiç bilemiyorum Melek. Sadece tahmin yürütebilirim. Pobeda çok tutkuyla istenen bir zirvedir. Timur da tutkulu bir dağcıydı."

"Ama intihara meyilli biri değildi."

"Kaza olduğu gerçeği dışında, elimizdekiler varsayımlar sadece."

Anton'un anlattıklarıyla içine yeniden ateş düşen annem, vakit kaybetmeden Kenan amcayı aramıştı. Kenan Dorukan, babamın olduğu kadar annemin de dostuydu ve babamın yokluğunda ortak kurdukları şirketten gelen gelir desteğiyle yanımızda olmuştu. Eğer ki o yine de ısrarla çığ düştü dese, annem ona inanırdı. Fakat gerçekleştirdikleri telefon görüşmesinde bambaşka bir olay yaşandı.

"Üç yıl geçti Melek! Hala neyi sorguluyorsun? Hepimiz zor günler geçirdik. Çok zor atlattık."

"Ben atlatamadım Kenan."

"Ne istiyorsun anlamıyorum. Tek canı yanan sen misin? Benim de psikolojim bozuldu, aylarca tedavi gördüm. Ailem dağılmanın eşiğinden döndü. İş yapamadım. Şirkete gelir geliyormuş filan onu unut. Ben size hep cebimden para yolladım. Yetmiyor mu yani artık bunu mu demek istiyorsun? Açık konuş."

POBEDAWhere stories live. Discover now