İkinci Bölüm

456 14 1
                                    

Yataktan kalktığımda saat 8:20'ydi. Lavaboya gittiğim ve göz pınarlarında biriken çapakları temizledim. Mutfağa gidene kadar ne yiyeceğimi düşündüm. Mutfağa vardığımda da hala belirsizdi. Sonra Nesquik yemeğe karar verdim. Yukarıdaki dolabı açtım. Bir kase alıp arkadaki tezgahın ortasına koydum. Şimdi de alt dolaptaki orta çekmeceği açtım. Tam Nesquik'i alıcakken kırılma sesi geldi. Arkamı döndüm ve yerde kasenin beyaz parçalarını gördüm. Düşmesi imkansızdı. Tezgahın tam ortasına koymuştum. O parçaları toplayıp bir yere koydum ve tozları da elektrikli süpürgeyle temizledim. Sonra yemeğime geri döndüm. Yeni bir kase ve buzdolabından soğuk süt aldım. Çünkü soğuk sütü ılık sütten daha çok severim. Neyse, gevreği ve sütü kaseye koydum. Bir kaşık aldım ve yedim. Sonra da kase ve kaşığı tezgaha koydum. Saat 8:45'tı. Hızlıca dişimi fırçalardım. Pijamalarımı çıkartıp okul kıyafetlerimi giydim. Ardından ev anahtarlarımı çantama attım. Çantayı ve resim çantamı aldım. Sonra kapıyı açıp ayakkabılarımı giydim ve hızlıca merdivenlerden aşağıya indim.

~O~

Apartmandan çıktığımda Tarık'ı gördüm. Beni bekliyordu. İkimiz de sokağın başından sağa saptık."

"Nerede kaldın?"

"Sabah gevrek yiyecekken kase yere düştü onu toparladım. Birazda geç uyandım tabii ki. O bakımdan özür dilerim."

"Dostum dikkat etmelisin."

"Tezgahın ortasına koymuştum."

Şaşırdığına dair garip bir surat işareti yapıyor.

"Evet düşmesi imkansızdı."

"Ama sonuçta düştü değil mi?"

Başka bir şey diyemezdim çünkü düştü. Bir şekilde düştü. Haklıydı.

"Tarık?"

"Efendim?"

"Şu sokak lambası niye yanıyor?"

"Erhm..."

"Sabah sokak lambaları yanmaz diye biliyorum." Yine garip bir surat ifadesi yapıyor. "Saat kaç?"

"11:55"

"Koşmalıyız."

"Bence de."

Kahramanlarımız okula zamanında varıyor. Ama Ömer gelemiyor. Günlerden salı. Günün ilk iki dersi İnkılap Tarihi. Sonra da iki ders Görsel Sanatlar var.

Sözel dersleri sevmiyorum. Sınavlar da bittiği için artık dinlemiyorum bile. Bu yüzden bana boş ders gibi geliyor. Sadece bir dezavantajım var. En ön sırada oturuyorum. Sürekli Tarık'la bir şeyler yapıyoruz. Gerçi İnkıkapçının ruhu bile duymuyor ama yine de temkinli olmak iyi bir şey diye düşünüyorum.

Bir süre geçtikten sonra hoca oturduğu yerden yavaşça kalkıyor ve teker teker bizi ayağa kaldırmaya başlıyor ve sorular soruyor. Sıra bana gelince:

"Uğur ayağa kalk! Bana yararlı cemiyetlerden üç tane söyle."

"Kilikyalılar."

"Evet."

"Milli Kongre."

"Evet. Bir tane daha."

"Redd-i İlhak."

"Aferin oturabilirsin."

Derin bir nefes çekilyorum ve Tarık bana bakıyor ve diyor ki.

"Bu sefer ucuz atlattın."

"Evet."

Inkılap dersini sevmediğim için konuları da pek iyi anlayamamıştım. Ama hoca bildiğim yerden sordu. Sonra aklıma bir şey geliyor ve Batuhan'a sesleniyorum. Ömer hakkında. Okulda genellikle yanımıza gelirdi. Ama hasta olduğunu söylüyor. Büyük iihtimalle Batuhan'la beraber ziyaretine gideceğiz.

İnkılap öğretmenleri bu iki dersin birincisini soru sorarak ikinci derste de oturarak geçirdi. Sıra görsel sanatlardaydı.

Görsel sanatları sevmediğim söylenemez ama çok da sevmiyorum. Her neyse bugün suluboya yapacakmışız. O bakımdan resim çantamı açtım. Suluboyayı, fırçayı ve bardağı aldım. Hoca bizim lavaboya gidip su doldurmamız için zaman verdi. Çabucak hallettim. Konumuz serbestti. Ne yapacağımı düşünürken bir ses geldi.

"Yapma şunu!" Bu Furkan'ın sesiydi. Üzerine boya kabı dökmüşlerdi. Tabii ilk önce dikkatini dağıtmışlardı. Her sınıfta uğraşılan bir çocuk olur. Bizimki de Furkan'dı. Hoca da ilgilenmediği için Furkan şu an açık büfeden farksızdı. Uğraşanlar da Barış, Hakan ve Nezih'ti. Furkan Batuhan'ın yanında oturuyordu. Batuhan bu durumdan rahatsızdı. Ne zaman patlak vereceğini açıkçası merak ediyorum. Yine önüme döndüm ve bizim sokağı çizmeye düşündüm. Ağaçlar, yeşillik güzel gider. Veya bir kedi resmi. Ama yine yan masadan sesler geliyordu. Yine Furkan'la uğraşıyorlardı. Bu sefer baya bir rahatsız olmuşa benziyordu.

"YETER!" diye bağırdı Batuhan. Hoca kafasını kaldırdı ama yine ilgisini çekemedik.

"Ne oldu. Arkadaşınla uğraşmamız sana mı battı?" diyor Barış.

"Görüyorsunuz rahatsız oluyor, haliyle bende."

"Ne yapalım yani, sadece.." derken birden donuklaşıyor. Teni soluk bir hal alıyor. Çığlık atıyor ve hocanın çantasını alıp fırlatıyor ve sonunda hocanın ilgisini çekmeyi başarıyoruz. Sonra Barış kendine geliyor. Ama hoca Barış'ı kulağından tutup dışarı çıkartıyor. Sanırım hoca Barış'ı disipline verecek. Ama Barış neden kız gibi çığlık atıp hocanın çantasını fırlatsın ki? Bugün olanlar içinde en garip buydu. Hoca sınıftan çıktığı için sınıfa şamata hakim olurdu ama bu sefer değil. Sınıf bu olay yüzünden sessizdi. Batuhan ise donup kalmıştı. Herkes Batuhan'a bakmıştı. Ben ve Tarık, Batuhan'ın elini yüzünü yıkaması için lavaboya kadar götürmüştük.

Okul bitmiştir Batuhan ve Uğut Ömer'i ziyaret etmeye gidiyorlardır.

"Batuhan?"

"Evet?"

"Umm.. Bugün olanlar çok garip değil mi?"

"Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum." diyor ve kaldırımdan geçen iki genç bana dik dik bakıp omuz atıyor. Ama boş gözlerle.

"Peki ama... Tamam."

"Teşekkürler."

"Ama yine de..." derken sözüm kesiliyor çünkü konuşamıyorum. Ağzım birbirinin üstüne kenetlenmişti. Açılmıyordu. Daha da garip olan şu ki bir apartmanın önündeki palmiye ağacı fırlatılmışçasına bizim üstümüze geliyordu. Teğet geçti ve bir arabaya çarptı. İlk olarak cam kırılma sesi sonra da araba alarmının sesi geldi. Artık konuşabiliyordum. Bu hayatımda yaşadığım en garip olay olmasına rağmen düşünecek zaman yoktu. Araba sahibi -ve bütün sokak sakinleri- buraya gelmeden gitmemiz gerekiyordu. Bu yüzden Batuhan'la oradan uzaklaşıp Ömerlerin evine doğru hızlıca koşmaya başladık.

KONTROLSÜZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin