"Peki, şimdi bana, 'George' diyemez misin?"

"Dünyada olmaz. Size, 'Mr. Knightley'den başka hiçbir şey diyemem. Hatta Mrs. Elton'ın o zarif özetlemesini örnek alarak size Mr. K. diyeceğime bile söz veremem." Emma biraz sonra, yanakları pembeleşerek, "Gene de sizi ilk adınızla bir kez çağıracağıma söz veriyorum," diye güldü. "Ne zaman olacağını bilemem ama nerede olduğunu sanırım siz de kestirebilirsiniz... Hani A ile B'nin, birbirlerine, 'İyi günde ve kötü günde' diye söz verdikleri yerde."

Emma bir şeye çok üzülüyordu: onun üstün akıl gücüne güvenmemiş olduğu için kendi başına sardığı en önemli dertten... onun öğüdüne kulak vermediği için yaptığı, yetişkinlik yıllarının en büyük saçmalığından, yani dik kafalılığı yüzünden Harriet Smith'le kurduğu arkadaşlıktan ona söz edemeyişi. Çünkü bu, Emma'nın ona açamayacağı kadar hassas bir konuydu. Aralarında Harriet'in lafı çok az geçiyordu. Belki Mr. Knightley onu pek düşünmediği için. Ama Emma bunu erkeğin nezaketine ve göz önündeki birtakım belirtilere bakarak, iki kızın arasındaki arkadaşlığın soğumaya başladığından kuşkulanıyor olmasına yoruyordu. Kendisi de biliyordu ki Harriet'le başka koşullar altında ayrılmış olsalar elbet daha sık mektuplaşırlardı ve kendisi, Londra'dan haber alabilmek için hemen hemen yalnızca Isabella'nın mektuplarına güvenmek zorunda kalmazdı. Bu, Mr. Knightley'nin gözünden kaçmamış olabilirdi. Ondan herhangi bir şeyi gizlemenin verdiği üzgünlük, Emma için, Harriet'i mutsuz etmiş olmasının verdiği acıdan pek geri kalmıyordu.

Isabella, Harriet'le ilgili olarak, elinden geldiğince haber veriyordu. Harriet ilk geldiği zamanlar keyifsiz görünüyormuş ama bu çok doğalmış çünkü diş hekimine gitmesi gerekiyormuş. O iş bittikten beridir, Harriet'in artık eski Harriet'ten farkı kalmamış. Evet, gerçi Isabella' nın pek iyi bir gözlemci olduğu söylenemezdi ama Harriet çocuklarla oynayamayacak kadar neşesiz olsa bu, elbet onun gözünden kaçmazdı. Harriet'in ziyareti uzatılmıştı, iki hafta en azından bir ay olacağa benzerdi ki bu da Emma'ya biraz daha rahat nefes almak fırsatı veriyordu. Isabella ile John Knightley, ağustosta Highbury'ye gelmeyi, Harriet'i da gelirken getirmeyi tasarlıyorlardı.

Mr. Knightley, "John senin arkadaşının sözünü bile etmiyor," dedi. "İşte bana yanıtı, görmek istersen." Bu, onun evlenme niyetini bildiren mektubunun yanıtıydı. Emma bunu heyecanla aldı; John Knightley'nin ne yazdığını okumaya sabırsızlanıyordu. Onun Harriet'ten söz etmeyişiyse umurunda bile değildi.

George Knightley, "John benim mutluluğumu tam bir kardeş gibi paylaşıyor," dedi. "Ama kendisi pohpohlamayı sevmez. Ben onu tanıyorum, sana karşı da kardeşçe bir sevgi beslediğini biliyorum. Gene de gösterişten zerrece hoşlanmadığı için, bu mektubu başka bir kadın okusa onun yazdıklarını biraz soğuk bulabilir. Ama ben senin onu anlayarak okuyacağından eminim."

Emma mektubu bitirince, "Sağduyulu bir adam gibi yazıyor," dedi. "Dürüstlüğüne saygı duyuyorum. Açıkça anlaşılıyor ki bu konuda şansın bütünüyle benden yana olduğunu düşünüyor, gene de benim zamanla gelişerek senin sevgine gerçekten layık olacağıma inanıyor. Durumu başka türlü yorumlayan bir şey yazsaydı ona inanmazdım."

"Emma'm benim, hiç de öyle demek istemiyor, işte. Onun tek söylediği..."

Emma ciddi bir gülümseyişle onun sözünü kesti: "Eğer bu konuyu hiç çekinmeden, resmîlikten uzak olarak konuşabilseydik kardeşin, görüşlerimizin arasında pek az fark olduğunu anlardı, hatta kendisinin bile farkında olduğundan çok daha az."

"Emma, canım Emma..."

Genç kız şimdi iyice neşelenerek, "Yok," dedi. "Kardeşiniz benim kıymetimi ölçemiyor sanıyorsanız, sevgili babacığımın her şeyi öğrenmesini bekleyin de onun düşüncelerini dinleyin! İnanın bana, o da sizin kıymetinizi hiç ama hiç ölçemeyecek! Tüm şansın, kazancın, mutluluğun sizden yana olduğunu, benim çok daha fazlasına layık olduğumu düşünecek. Tek umudum onun gözünde daha ilk baştan, 'Zavallı Emma!' olup çıkmamak. Çünkü değeri bilinmeden ezilen kimselere karşı duyduğu acımanın sınırı yoktur."

EmmaWhere stories live. Discover now