Biraz daha ilerledikleri zaman, "Şu at üstündeki beyefendi kim?" diye sordu. Meraktan değil de, Mr. Weston'ın, sırrını eve gidinceye kadar saklayabilmesine yardımcı olmak niyetiyle sormuştu.

"Bilemiyorum. Otwaylerden biri olabilir. Frank değil, inan bana Frank olamaz. Onu göremeyeceksin. Windsor Yolu'nun yarısına varmıştır şu sırada."

"Oğlunuz yanınızdaydı demek?"

"Evet, ya! Haberin yok muydu? Şey, neyse, üstünde durma."

Mr. Weston bir an sessiz kaldı, sonra daha sakıngan bir sesle, "Evet, Frank bu sabah gelmişti, sırf hatırımızı sormak için," diye ekledi.

Adımlarını sıklaştırarak kısa zamanda Randalls'a vardılar. Salona girerlerken Mr. Weston, "İşte hayatım, aldım, getirdim," dedi. "Umarım iyileşirsin artık. Sizi baş başa bırakıyorum. İşi uzatmanın gereği yok. Beni istersen dışardayım, uzağa gitmiyorum." Sonra Emma onun, salondan çıkmazdan önce alçak sesle, "Sözümde durdum. Hiçbir şeyden haberi yok," dediğini duydu.

Mrs. Weston öyle bitkin, öyle tedirgin görünüyordu ki Emma büsbütün kaygılandı. Baş başa kaldıkları anda kendini tutamayarak, "Ne var, sevgili dostum?" diye sordu. "Anladığım kadarıyla çok nahoş bir şey olmuş; nedir, yalvarırım bana hemen söyle. Buraya kadar merak içinde geldim. Merakta kalmaktan sen de nefret edersin. Öyleyse benim merakımı daha fazla uzatma artık. Sıkıntını anlatmak sana da iyi gelecektir, her ne olursa olsun."

Mrs. Weston, "Gerçekten de hiçbir fikrin yok mu?" diye sesi tireyerek sordu. "Aklına hiç... biricik Emma'm, söyleyeceğim şeye ilişkin hiç mi bir şey gelmiyor aklına?"

"Mr. Frank Churchill'le ilgili bir şeyse tahmin edebilirim."

"Doğru söyledin. Onunla ilgili bir şey. Hemen anlatıyorum sana." Dikişini gene eline alarak, besbelli başını kaldırmamaya kararlı. "Frank bu sabah buraya geldi, akıl almayacak bir amaçla. Uğradığımız şaşkınlığı anlatmanın olanağı yok. Babasıyla bir konuyu konuşmaya gelmiş: Bir kızı seviyormuş."

Kadın soluğunu almak için sustu. Emma'nın aklına ilk gelen kendisi oldu, sonra da Harriet.

Mrs. Weston, "Sırf sevmek de değil," diye sözünü sürdürdü. "Bir söz, resmen bir anlaşma. Emma, ne diyeceksin acaba... herkes ne diyecek... Frank Churchill'le Jane Fairfax'in birbirleriyle sözlenmiş... hem de uzun zamandır sözlü olduklarını duyunca?"

Emma şaşırarak neredeyse yerinden sıçradı ve dehşet içinde, "Jane Fairfax ha!" diye ünledi. "Tanrım, ciddi olamazsınız! Ciddi konuşmuyorsunuz, değil mi?"

Mrs. Weston hâlâ başını kaldırmadan, "Ne denli şaşsan haklısın!" dedi ve Emma'ya toparlanmak fırsatı vermek için heyecanla konuşmayı sürdürdü: "Hem de çok haklısın şaşıp kalmakta. Neylersin ki durum aynen böyle. Ekim ayından beri aralarında ciddi bir anlaşma varmış; Weymouth'tayken anlaşmışlar, ama herkesten gizli tutmuşlar. Kendileri dışında tek kulun haberi olmamış, ne Campbelllar ne Jane'in ailesi ne de biz. Öyle olmayacak bir şey ki ben bile, durumun gerçek olduğunu bildiğim halde inanılmaz buluyorum. Aklım hâlâ almıyor. Frank'i tanıdığımı sanıyordum."

Emma söylenenleri doğru dürüst duymuyordu bile. Kafasında yalnızca iki düşünce vardı: kendisinin eskiden Frank'le Jane Fairfax konusunda yaptığı konuşmalar ve zavallı Harriet. Bir süre şaşkınlık sesleri çıkarmaktan ve haberi yeniden, yeniden doğrulatmak isteyerek, döne döne, "Sahi mi?" diye sormaktan başka bir şey yapamadı.

Sonunda kendini toparlamaya çalışarak, "Demek öyle," dedi. "Bu durumu kavrayabilmem için üstünde en az yarım gün düşünmem gerek, sanırım. Nasıl olur? Demek kış başından beri sözlüymüşler ha, Highbury'ye gelmezden bile önce?"

EmmaWhere stories live. Discover now