Eltonlar ziyareti iade ettiklerinde Emma kararını verdi. Bu kez görüşleri ve yargısı daha berraktı. O gün Harriet'in Hartfield'de olmaması, babasının da Mr. Elton'la konuşmayı kendi üstüne alması sayesinde Emma gelin hanımla yarım saat baş başa sohbet etmek fırsatı buldu ve bu yarım saat onun, Mrs. Elton'ın son derece kendini beğenmiş, burnu büyük bir kadın olduğunu anlamasına yetti. Yeni gelin kendini iyice önemsiyordu, göz kamaştırıp herkese tepeden bakmaya kararlıydı, ne var ki kötü bir terbiye almış, kendisine örnek olarak hep aynı yaşam tarzını benimseyen, belirli bir tip insanı seçmişti. Aptal değilse cahildi. Onunla yaşamak Mr. Elton'a besbelli hiçbir şey kazandırmayacaktı.

Harriet genç papaz için çok daha iyi bir seçim olurdu. Kendisi çok akıllı ve görgülü olmasa da kocasını akıllı ve görgülü çevrelere sokabilirdi. Oysa Miss Hawkins'in, o kaygısız, kibirli hallerinden, kendi çevresindeki en üstün kişi olduğu anlaşılıyordu. En büyük övüncü, Bristol dolaylarındaki varlıklı enişteydi ve genç kadın onun eviyle arabalarını övüp göklere çıkarıyordu.

Salona girip oturduktan sonra açtığı ilk konu, "Eniştesi Mr. Suckling'in konağı Maple Grove"u anlatmak ve bu malikâneyi Hartfield'le kıyaslamak oldu. Hartfield'in parkı gerçi küçükmüş ama düzenli ve şirinmiş; ev de düzgün yapılı ve modernmiş. Salonun boyu, evin girişi ve görüp kafasında canlandırabildiği her şey onu etkilemiş gibiydi. "Nasıl da Maple Grove'a benziyor! Bu kadar benzerlik çarpıcı, doğrusu! Bu salon, hem boy hem biçim olarak Maple Grove'daki sabah salonunun tıpkısı, ablamın en sevdiği oda." Genç kadın bir de kocasına başvurdu: "Şaşırtıcı bir benzerlik değil mi bu? Kendimi neredeyse Maple Grove'da sanacağım. Ya şu merdiven! İnan olsun, daha içeri girerken fark ettim merdivenlerin ne kadar benzeştiğini, tam da evin tıpatıp aynı yerine yapılmış. Hiç kuşkunuz olmasın, Miss Woodhouse, yeni bir yerin, Maple Grove gibi son derece sevdiğim bir mekânı anımsatması bana çok keyif verir. Orada öyle mutlu haftalar geçirmişimdir ki!" Küçük bir iç çekmesi, "Hiç kuşkusuz, harika bir yer. Her göreni güzelliğiyle çarpar ama bana gerçek bir yuva olmuştur. Benim gibi baba evinden ayrıldığınız zaman siz de göreceksiniz ya, Miss Woodhouse, geride bıraktıklarınıza benzer herhangi bir şey bulmak öyle sevindiricidir ki! Her zaman söylemişimdir, evliliğin en kötü yanlarından biri bu ayrılıklardır."

Emma elinden gelindiğince kısacık bir yanıt verdi ama bu kadarı Mrs. Elton'a yetti çünkü o yalnızca kendisi konuşmak istiyordu.

"Maple Grove'a benzemek bu kadar olur yani! Hem yalnızca evin kendisi değil, bahçeler de, görebildiğim kadarıyla, şaşırtacak kadar benzemiyorsa ne olayım! Maple Grove'daki taflanlar da tıpkı buradakiler kadar gürdür, hem de tıpkı buradaki gibi, çimliğin gerisinde durur. Şurada da büyük bir ağaç gözüme çarptı, gövdesinin çevresinde oturmak için tahta bir sıra var. Bana aynen orayı anımsattı. Ablamla eniştem bayılacaklar buraya. Kendileri geniş park sahibi olanlar başkalarında da aynı şeyleri bulunca pek keyiflenirler."

Emma bu savın doğruluğundan kuşkuluydu. Kendi bildiğine göre geniş park sahibi olanlara başkalarının geniş parkları vız gelirdi. Ne var ki böylesi çifte kavrulmuş bir yapmacığa karşılık vermeye değmezdi. O da yalnızca, "Bizim buraları görüp tanıdıkça Hartfield'i gözünüzde büyüttüğünüzü göreceksiniz, ne yazık ki!" dedi. "Surrey bölgesi güzelliklerle doludur."

"Ha, evet, bunun zaten farkındayım. Burası İngiltere'nin bahçesidir, bilirsiniz ya, Surrey, İngiltere'nin bahçesidir."

"Evet ama bu onuru salt kendi üzerimize alınmayalım. Surrey dışında daha birçok bölgeye, 'İngiltere'nin bahçesi' deniliyor, yanılmıyorsam."

Mrs. Elton son derece kendine güvenir bir gülümseyişle, "Yok, hiç sanmıyorum," dedi. "Surrey'den başka yere böyle denildiğini ben hiç duymadım."

EmmaWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu