"Miss Fairfax'i nasıl buldunuz?"

"Doğrusu hasta gibi geldi bana. Gerçi genç hanımlara hastalık kondurmak doğru değildir, değil mi, Mrs. Weston? Ne var ki Miss Fairfax zaten o kadar solgun benizli bir kız ki, her zaman hastaymış gibi görünür."

Emma onun bu görüşünü benimsemeyerek Miss Fairfax'in rengiyle teninin güzelliğini övmeye başladı: "Gerçi renkli bir kız değil, ama teninin duruluğu onun zarifliğini daha da artırıyor."

Frank onun düşüncelerini saygıyla dinledi. Birçok kimsenin bu konuda Emma gibi düşündüklerini, ama kendisinin doğrusu renkli insanlardan hoşlandığını söyledi.

Emma, "Eh, renklerle zevkler tartışma götürmezmiş," dedi. "Nasıl, Weymouth'tayken sık sık görüştünüz mü? Ortak dostlarınız var mıydı?"

Tam o sırada Fordların kapısına gelmişlerdi.

Frank heyecanla, "Hah, herkesin Tanrı'nın her günü gittiği dükkân bu olsa gerek!" diye bağırdı. "Babam öyle diyor. Haftanın altı günü Highbury'ye gelir, mutlaka Fordlara uğrarmış. Sizce bir sakıncası yoksa girelim mi? Bari ben de buralı olduğumu kanıtlayayım... Highburyli olduğum belli olsun. Yani Fordların mağazasından ben de bir şeyler alayım. Eldiven satıyorlardır, sanırım."

"Elbette, Fordlarda ne ararsanız bulabilirsiniz. Bu sıla sevginize doğrusu hayranım. Bütün Highbury de size hayran kalacak. Mr. Weston'ın oğlu olduğunuz için, zaten gelmeden önce bile seviliyordunuz. Ama, Fordlarda üç beş kuruşluk bir alışveriş ettiniz mi, kendi kendiniz için de sevileceksiniz demektir."

Mağazaya girdiler. Güzelce paketlenmiş renk renk erkek eldivenleri indirilip tezgâhın üzerine diziledursun, Frank Churchill, Emma'ya doğru döndü.

"Özür dilerim, Miss Woodhouse, tam sıla sevgim depreştiği sırada siz bana bir şey söylüyordunuz."

"Weymouth'tayken Miss Fairfax'le sık sık karşılaştınız mı diye soruyordum."

"Ah, Miss Woodhouse, şimdi sorunuzu anladım ya, çok insafsızca bir soru olduğunu söylemek zorundayım. Tanışıklığın derecesini açıklamak her zaman hanımların hakkıdır."

"Bravo! Tam Miss Fairfax'e layık bir karşılık verdiniz. Ona kalırsa o böyle şeyler üstüne hiç bilgi vermez. Kimse konusunda gerçek düşüncesini açıklamaz. Öyle sıkı ağızlı ve çekimserdir ki, siz onun hakkında hiç korkmadan her istediğinizi söyleyebilirsiniz."

"Sahi mi? Öyleyse gerçeği söyleyeyim. Hem de seve seve. Evet, Weymouth'tayken sık sık görüştük. Campbellları Londra'dan az buçuk tanırdım. Weymouth'ta aynı çevreye giriverdik. Albay Campbell son derece tatlı bir adamdır. Mrs. Campbell da sıcak kalpli, candan bir kadın. Bütün aileyi severim, doğrusu."

"Miss Fairfax'in durumunu biliyorsunuz, öyleyse. Geleceğiyle ilgili tasarıları biliyor musunuz?"

Genç adam biraz çekinerek, "Evet, bildiğimi söyleyebilirim," dedi.

Mrs. Weston hafifçe gülümseyerek, "Tehlikeli konulara dokunuyorsun, Emma," diye lafa karıştı. "Ben ortada dururken zavallı Frank, Miss Fairfax'in durumu üstüne nasıl fikir yürütebilir?"

Emma, "Ben sizi her zaman en sevgili dostum olarak düşünüyorum," dedi. "Sizi başka türlü görmeme olanak yok."

Frank de ona, bu duygularını baştan sona beğendiğini, paylaştığını belirtmek ister gibi bir baktı.

Eldivenler alındı, mağazadan çıktılar.

Frank Churchill, "Sözünü ettiğimiz genç hanımın piyano çalışını hiç dinlediniz mi?" diye sordu.

EmmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin