Nişanlı hanımın şahsına gelince; Emma onu pek düşünmüyordu. Herhalde tam Mr. Elton'a göre bir kız olmalıydı. Highbury'yi tatmin edecek kadar hünerli, iyi yetişmiş, yeterince alımlı ama Harriet'in yanında kuşkusuz sönük kalması kaçınılmaz... Aile durumuna gelince; bu konuda Emma genç adamın, bütün iddialarına ve Harriet'i o kadar küçük görmesine karşın pek ileri bir adım atamamış olduğundan emindi. Bu konuda bilgi edinilebilirdi. Kızın ne olduğu şimdiden bilinemezse de kim olduğu öğrenilebilirdi. Şu on binlik serveti bir yana bırakırsan, Augusta Hawkins'in Harriet Smith'e hiç de üstünlüğü yok gibiydi. Bu evliliğe soylu bir ad, köklü bir soyağacı, seçkin bir çevre getirmiyordu. Bristollı bir tüccarın iki kızının küçüğüydü. Tüccar, diyeceklerdi elbet. Gelgelelim ticaret yaşamının getirilerinin çok ortalama olduğuna bakılırsa yaptığı ticaret dalının da ortalama bir şey olduğunu düşünmek haksızlık olmasa gerekti. Miss Hawkins kış mevsimlerinin bir bölümünü Bath'ta geçirmekle birlikte Bristollıydı, Bristol'ın orta göbeğinden. Annesiyle babası epey yıllar önce ölmüşlerdi ama hayatta bir amcası vardı; hukuk dalında, olduğu söyleniyordu. Başkaca seçkin bir sıfat yakıştırılmıyordu bu amcaya ve kız onunla oturuyordu. Emma bu adamın sönük bir kenar köşe avukatı olduğunu, aptal olduğu için sivrilemediğini tahmin ediyordu. Görünüşe göre aile tek şaşaasını, Bristol yakınlarından çok zengin bir beyle çok parlak bir evlilikyapmış olan ve iki fayton kullanan büyük kıza borçluydu.

İşte Miss Hawkins'in olup olacağı ve tüm görkemi bundan ibaretti.

Ah, Emma bir de bu konulardaki duygularını Harriet'e aşılayabilseydi! Lakin, heyhat! Sevmeye gelince pek kolay aklı yatmış olan Harriet unutmaya gelince o kadar kolay ikna edilemiyordu. Zihnindeki çok sayıda boşluğu dolduran bir nesne bulunmasının çekiciliğini Emma çenesiyle yenemiyordu. Bunu ancak, boşlukları başka bir nesnenin doldurması başarabilirdi ki bu da nasılsa er geç gerçekleşecekti, bir Robert Martin bile bunun için yeterliydi çünkü Harriet bir kez âşık olmaya alıştı mı artık durmadan âşık olan kızlardandı. Emma, arkadaşını yeni bir aşktan başka hiçbir şeyin kurtaramayacağından korkuyordu. Zavallı kızcağız, Mr. Elton'ın yeniden ortaya çıkması yüzünden adamakıllı acı çekmekteydi. Hemen her dakika, şurda, burda görüp duruyordu onu. Emma genç adamı yalnızca bir kez görmüştü, oysa Harriet, rastlantı bu ya, günde üç kez görüyor ya da sesini duyuyor, arkadan görür gibi oluyor, tam görecekken kaçırıyor, kısacası onu zihninde diri tutacak bir olayla karşılaştığı için bu konuda uğradığı şaşkınlıklarla yürüttüğü tahminlerin heyecanı hiç eksilmiyordu. Dahası, her zaman ondan konuşulduğunu duyuyordu, çünkü Hartfield dışında nereye gitse Mr. Elton'da asla kusur bulamayan ve onun hakkında konuşmayı dünyanın en ilginç konusu sayan kişiler arasındaydı. Bu yüzden çevresi her dakika genç papazla ilgili konuşmalarla, onun daha önce başından geçmiş olan şeyler ve bundan sonra başından geçebilecek şeylerin (geliri, hizmetçileri ve ev eşyası dahil) haberleri ve tahminleriyle kaynaşıyordu. Değişmez övgüler Harriet'in genç adama duyduğu hayranlığı kaçınılmaz olarak besliyor, üzüntüsünü diri tutuyordu. Hele Miss Hawkins'in mutluluğu ve Mr. Elton'ın aşkının hiç aralıksız söz konusu edilmesi (sokaktan geçerken yürüyüşündeki hava ve şapkasının başında duruşu bile onun aşkının şiddetine kanıt sayılıyordu) Harriet'i çileden çıkarıyordu.

Arkadaşı acı çekmese ve kendisi suçluluk duymasa, Harriet'in duygularının bu dalgalanışı Emma'yı herhalde eğlendirirdi. Harriet'in gönlünde kâh Mr. Elton taht kuruyordu, kâh Martinler. Ve her bir şık, arada öbürünü frenlemekte işe yarıyordu. Mr. Martin'le karşılaşmasının heyecanını Mr. Elton'ın nişan haberi yatıştırmıştı. Bu haberin doğurduğu mutsuzluksa birkaç gün sonra Elizabeth Martin'in Harriet'i görmeye gelmesiyle biraz küllenmişti. Ziyaret sırasında Harriet dışardaydı ama Elizabeth bir not yazıp bırakmıştı. Az sitem, bol sevgiyle kaleme alınmış, tam Harriet'in içini kaldıracak bir mektuptu bu. Mr. Elton yeniden ortaya çıkana dek Harriet her an bunu düşünmüş, karşılık olarak ne yapması gerektiğine bir türlü karar verememişti. Aslında, ortaya vurduğundan daha fazla şeyler yapmak istiyordu. Gel gör ki Mr. Elton'ın görünmesiyle bu kaygılar dağılıp gitti. O kasabada kaldığı sürece Martinler unutuldu. Tam genç papazın gene Bath'a gideceği sabah Emma, bu gidişin vereceği acıyı biraz avutmak için, Elizabeth'in ziyaretine karşılık verilmesini uygun buldu.

Bu ziyaretin nasıl karşılanacağını, ne gibi bir davranışın gerekli ve en tehlikesiz olabileceğini uzun uzun düşünüp taşındı. Anneyle kızlarına saygısızlık etmek nankörlük olurdu. Böyle bir şey düşünülemezdi. Gelgelelim o eski dostluğun tazelenmesinde de öyle büyük bir tehlike vardı ki!

Emma uzun uzun kafa yorduktan sonra Harriet'in ziyarete karşılık vermesinden daha iyi bir yol bulamadı. Ancak bunu öyle idare etmeliydi ki çiftliktekiler, azıcık akılları işliyorsa, bunun resmî bir ziyaret olduğunu açıkça anlamalıydılar. Emma'nın niyeti Harriet'i arabayla götürüp bıraktıktan sonra yoluna devam etmek, bir süre sonra da gidip almaktı. Geçmişteki tehlikeli durumların yinelenmesine zaman bırakmayacak, gelecekteki ahbaplıklarının derecesini kesin olarak belirtecek kadar kısa bir süre.

Emma bundan iyi bir yol düşünemiyordu. Gerçi bu planda da vicdanını rahatsız eden bir şey vardı: Yaptıkları şey aslında, üstüne cila vurulmuş nankörlükten başka bir şey değildi ya, çaresiz, yapılacaktı. Yoksa Harriet'ın hali ne olurdu?

EmmaWhere stories live. Discover now