Emma onun bu sözleri karşısında gereken hoşnutluğu göstermekten geri kalmadı.

Mr. Weston da, "Eylülden beri buraya gelmek istiyor, ama yazık ki başına buyruk değil," diye sözünü sürdürdü. "Attığı her adım başkalarının keyfine bağlı ki laf aramızda, bu kişiler de çoğunlukla karşıdakinden bir sürü özveri isteyerek keyiflenirler. Ama bu kez oğlumu ocak ayının ortalarında burada göreceğime hemen hemen inanıyorum."

"Kim bilir nasıl seviniyorsunuzdur. Mrs. Weston da üvey oğlunu görmek için o kadar sabırsızlanıyor ki, onun sevinci de sanırım sizinkinden geri kalmıyordur."

"Öyle, yalnız o, Frank'in gelişinin bu kez de erteleneceğini sanıyor. Benim gibi iyimser değil, bu konuda. Ötekilere hiçbir şey söylemedim, ne olsa aile işi ama Frank'in gelip gelmemesi bir tek şeye bağlı: Mrs. Churchill ocak ayı için Enscombe Konağı'na bazı konuklar çağırmış. Onlar gelirse elbette Frank yerinden kıpırdayamaz. Ama bu ziyaretin geri bırakılması çok olasıymış. Çünkü Mrs. Churchill bu kimselerden zerrece hoşlanmaz. Kodaman kişiler oldukları için iki üç yılda bir evine çağırır, ama son dakikada mutlaka bir özür bularak programı geri bıraktırır. Bunu bildiğim için oğlumun bu kez geleceğine inanıyorum."

Emma, "Bu işin böyle koşullara bağlı olması pek yazık, ama ben de sizin gibi iyimser olmak istiyorum, Mr. Weston," dedi. "Onun geleceğine mademki siz inanıyorsunuz, ben de inanacağım."

"Evet, ne olsa Mrs. Churchill'i biraz tanıyor sayılırım. Tuhaf hanımdır, ne yalan söylemeli. Ama Frank'in hatırı için ondan kötü dille konuşmamaya çalışırım. Mrs. Churchill'in kendinden başka kimseyi sevmediğini sanırdım, ama Frank'e çok bağlı olduğuna inanıyorum. Öyle taş gibi bir yüreği yumuşatabildiği için doğrusu oğlumla övünmemek de elimde değil."

Yemekten kalkıp yeniden salona geçtiklerinde Emma, Mrs. Weston'ın yanına gitti, gene aynı lafı açtı.

Mrs. Weston, "Ben nedense Mr. Weston kadar umutlu değilim," dedi. "Gene her şey boşa çıkacak diye korkuyorum. Durumu Mr. Weston sana açıkladı mı?"

"Evet; Frank Churchill'in gelip gelmemesi Mrs. Churchill'in huysuzluğuna bağlıymış. Mrs. Churchill'in huysuzluğu da dünyanın en güvenilir şeyi olduğuna göre..."

Mrs. Weston gülümseyerek, "Emmacığım, kaprisin nesine güvenilebilir?" diye konuştu. Sonra Isabella'ya döndü:

"Mr. Frank Churchill'in bu kez de geleceğine hiç inanmadığımı söylüyordum. Oğlumuzun gelişi tamamen yengesinin kaprislerine bağlı. Sizler benim kızlarım yerinde olduğunuz için açık konuşabilirim. Mrs. Churchill pek esintili, huysuz bir kadınmış, Enscombe Konağı'nda da onun sözü geçermiş."

Isabella, "Mrs. Churchill'i herkes bilir," dedi. "Oğlunuza herkesin bu yönden çok acıdığına inanabilirsiniz. İyi ki Mrs. Churchill'in hiç çocuğu olmamış. Yoksa zavallıcıklar, kim bilir ne mutsuz olurlardı!"

Emma, Mrs. Weston'la baş başa kalmayı çok istiyordu. Çünkü eski mürebbiyesi onunla çok daha açık konuşur, Isabella'nın çarpıntısı tutmasın diye gizlediği birçok şeyi Emma'ya söyleyebilirdi. Ne var ki bu akşam baş başa konuşmalarına fırsat bulamayacakları anlaşılıyordu.

Hanımlar salona geçtikten sonra yemek odasında erkeklerin kendi başlarına kalıp içki içmeleri geleneği Mr. Woodhouse'u sıkardı. Çok geçmeden o da salona geçti, kızlarıyla Mrs. Weston'ın yanına geldi.

Yalnız bir ara babası Isabella'ya bir şeyler anlatırken, Emma Mrs. Weston'a dönerek, "Bu gelişin bu derece güvenilmez oluşuna üzüldüm," diyebilmek fırsatını buldu. "İlk karşılaşmalar her zaman güçtür. Şu Mr. Frank bir an önce gelse de tanışma olayı olup bitse, siz de kurtulsanız."

"Öyle. Hem sonra, gelişi böyle geri kalıp durdukça insan hiçbir habere inanamaz oluyor. Şu beklenen konuklar gelmese bile başka bir bahane çıkmayacağını nereden biliyoruz? Oğlumuzun gelmeyi yürekten istediğine eminim. Ama Churchilller ondan ayrılmayı istemeyebilirler. Kıskançlık sorunu var. Oğlanı kendi öz babasından bile kıskanıyorlar. Kısacası ben onun geleceğini hiç sanmıyorum. Keşke Mr. Weston da böyle umutlu olmasa."

Emma, "Doğrusu artık Mr. Frank'in gelmesi kaçınılmaz bir borç oldu," diye yanıtladı. "Hiç değilse birkaç günlüğüne gelmeli. Bu kadarcık da sözünü geçiremediğine inanmak zor doğrusu. Kadın olsa bu denli tutsak oluşuna aklım yatabilir. Ama, erkek olsun da kırk yılda bir öz babasının yanında bir hafta geçiremesin!"

Mrs. Weston, "O evin içyüzünü, o evdekileri yakından tanımadıkça hiçbir görüş belirtmek doğru olmaz," dedi. "Her ev, herkes için bu böyledir. Ama hele Enscombe! Mrs. Churchill kimselere benzemeyen bir varlıkmış, dediği de dedikmiş."

"Ama, hani yeğenini çok seviyordu, sözümona? Böyle kadınlar kocalarını hiç düşünmezler. Ama çocuklarından birine ya da böyle yeğen gibi birine karşı düşkünlükleri varsa, onun hatırı için her şeyi yaparlar."

"Emmacığım, sen ki o kadar iyi huylu bir insansın, kötü huylu kişilerin esintilerini nereden anlayacaksın? Böyle şeylerde yasa, kural diye bir şey yoktur ki! Oğlumuz kimi konularda, kimi zaman yengesini parmağının ucunda oynatsa bile, böyle kaprisli, aksi kimselerin günü gününe uymaz."

Emma, "Ne olsa, ne yapıp edip bir yolunu bularak gelsin artık," diye direndi.

Mrs. Weston, "Böyle bir kadının, yeğeninin başka bir isteğine boyun eğse bile, öz babasını görmek istemesine karşı çıkması çok doğaldır," dedi.

EmmaDove le storie prendono vita. Scoprilo ora