Ama yolcular daha yeni gelmişlerdi. Herhangi bir kaygıya kapılmak için vakit çok erkendi. Yerleşme işi bitmiş, salona geçip oturmuşlardı. Mr. Woodhouse, çok vakit geçirmeden, lafı, Isabella ile son görüştüklerinden beri Hartfield'de yaşanan acıklı bir değişikliğe getirdi.

"Ah, yavrucuğum!" diye içini çekti. "Zavallı Miss Taylor! Ne üzücü bir şey oldu."

Isabella hemen babasının derdine ortak olarak, "Evet, babacığım, Miss Taylor'ı kim bilir nasıl arıyorsundur," dedi. "İkiniz için de büyük bir eksiklik, doğrusu. Sizleri düşündükçe içim sızladı durdu. Gerçekten üzücü bir değişiklik. Ama kendisi iyicedir ya, umarım?"

"İyicedir, kızım, Tanrı'nın izniyle iyicedir. Randalls' ın havasının ona pek fazla dokunduğunu sanmıyorum."

Bu arada Mr. John Knightley, Emma'yı bir köşeye çekerek, yavaş sesle, Randalls'ın havasının ağır ya da rutubetli olup olmadığını sordu. Emma gülümsedi:

"Yok yok, tersine Mrs. Weston'ı ben ömrümde bu derece sağlıklı görmemiştim, diyebilirim. Babam yalnızca kendi üzüntüsünü dile getiriyor."

John Knightley, "Bu üzüntü hem arayanın hem de arananın değerini gösterir," diye pek yerinde bir yanıt verdi.

Isabella ise, hep o tam babasının gönlüne göre olan yakınmalı sesiyle, "Ah, babacığım, Miss Taylor'ı sık sık görebiliyor musunuz, bari?" diye sormuştu.

Babası bir an durakladı. Sonra, "Gönül isterdi ki daha sık görüşebilelim," dedi.

Emma, dayanamayarak, "Babacığım, Mr. ve Mrs. Weston'la, evlendiklerinden beri, ancak bir tek gün görüşmediğimiz oldu," diye araya girdi. "Ya biz onlara gidiyoruz ya da onlar bize geliyorlar. İnan bana, Isabella, daha çok onlar bizi arıyor. O kadar ince düşünceli davrandılar ki doğrusu. Böyle tasalı konuşursak Isabella yanlış bir sonuca varabilir. Miss Taylor'ın eksikliğini duymamak elde değil. Ama onun eksikliğini duyurmamak için Mr. ve Mrs. Weston'ın ellerinden geleni yaptıkları da yadsınamaz."

Mr. John Knightley, "Ben de böyle düşünüyorum," dedi. "Isabellacığım, sana söylemiştim, Mrs. Weston sizin evdekileri nasıl olsa sık sık arayacaktır, kocası da toplum hayatını seven, boş zamanı bol olan bir insan olduğu için karısına katılacaktır, diye. Bu evliliğin Hartfield Konağı'nı senin korktuğun gibi perişan edeceğini hiç sanmıyordum. Şimdi artık Emma'nın sözlerini duydun ya, umarım senin de için rahat etmiştir."

Mr. Woodhouse, "Orası öyle. Gerçi ne yalan söyleyeyim, Mrs. Weston –zavallı Mrs. Weston– bizi sık sık arıyor, eksik olmasın. Ama, ne olsa sonunda gene dönüp gitmek zorunda kalıyor," diye sızlandı.

Emma, "Başka türlü olsa Mr. Weston'a yazık olurdu," diye gülümsedi. "Zavallı Mr. Weston'ı sen hep unutuyorsun, babacığım."

John Knightley de gülerek, "Mr. Weston'ın Mrs. Weston üzerinde azıcık bir hakkı var sayılır," dedi. "Gel, Emma, seninle ben zavallı kocanın tarafını tutalım. Ben kendim bir kocayım, senin de henüz kocan yok. Onun için erkeğin haklarını ancak biz savunabiliriz. Isabella bunca yıllık evli olduğu için, sanırım dünyanın bütün kocalarını bir köşeye itip unutmaya can atıyordur."

Isabella, babası gibi, konuşulanların yalnızca bir bölümünü duyup anlayarak, "Ben mi, sevgilim?" diye sordu. "Benden mi söz ediyorsun? Bu dünyada evliliği benim gibi öven, övmesi gereken bir insan daha, sanırım bulunamaz. Miss Taylor'ı da böyle bir evlenmeden dolayı dünyanın en talihli kadını sayabilirdim... Hartfield' den ayrılmak zorunda kalmasaydı! İşin bu yönü, doğrusu çok acıklı. Mr. Weston'a gelince; bu fevkalade adam her türlü mutluluğa fazlasıyla layıktır. Sevgilim, sen ve ağabeyin dışında, Mr. Weston'dan daha iyi bir insan görmedim, diyebilirim. Geçen Paskalya tatilinde, o rüzgârlı günde, Henryciğimin uçurtmasını uçuruvermişti. Bu iyiliğini hiç unutamayacağım. Sonra, önceki yıl eylül ayında, biz Cobham'a gidecekken, hani orada kızıl salgını varmış demişlerdi de ben çok kaygılanmıştım. Mr. Weston salgın korkumu yatıştırmak için gece yarısı haberciyle mektup göndermişti. Ne kadar iyi yürekli bir insan olduğunun bu en iyi kanıtı değil midir? Böyle bir erkeğe layık bir kadın varsa o da kuşkusuz Miss Taylor'dır."

John Knightley, "Weston'ın oğlundan ne haber?" diye sordu. "Nikâh dolayısıyla geldi mi bari?"

Emma, "Nikâhtan hemen sonra gelecek diye çok umuldu ama," dedi, "aslı çıkmadı. Son zamanlardaysa başkaca bir haberini almadık."

Babası, "Delikanlının mektubunu unutuyorsun, evladım," diye lafa karıştı. "Zavallı Mrs. Weston ondan bir kutlama mektubu aldı. Pek de oturaklı, güzel bir mektuptu. Zavallı Mrs. Weston bana kendisi gösterdi. Doğrusu pek beğendim. Kendisi mi yazdı, bilmiyorum. Yaşı da küçük, belki dayısı..."

Emma, "Babacığım, yaşının neresi küçük? Yirmi üç yaşında," diye araya girdi.

"Gerçek mi? Gerçekten, yirmi üç oldu mu? Yıllar nasıl da geçip gidiyor. Zavallı çocuk, anacığını yitirdiği zaman iki yaşındaydı. Zaman geçiyor. Benim de belleğim pek kötü olmuş. Her neyse, delikanlı gerçekten de pek güzel, pek terbiyeli bir mektup yazmış. Mrs. Weston'ı da, kocasını da iyice sevindirdi. Hatırladığıma göre Weymouth'tan yazılmıştı. 18 Eylül tarihliydi ve, 'Pek saygıdeğer ve sevgili hanımefendi,' diye başlıyordu. İmza da, 'F.C. Weston Churchill,' diye atılmıştı. Bunu da çok iyi hatırlıyorum. Ama mektupta neler dendiği aklımda kalmamış."

İyi yürekli Isabella, "Çok terbiyeli, çok sevimli bir genç olsa gerek," dedi. "Ama pek yazık, yuvacığında, babacığıyla birlikte oturmayışı çok acıklı. Bir çocuğun evinden alınıp uzaklaştırılması doğrusu benim pek içime dokunur. Bir ana ya da babadan çocuğunu isteyebilecek yaradılışta olan insanlar, kim olursa olsunlar, benim gözümde hiçtirler."

Mr. John Knightley serinkanlılıkla, "Churchillleri zaten aklı başında kimseler pek beğenmez, güzelim," diye karısına karşılık verdi. "Yalnız, bu arada Mr. Weston'a pek suç bulmanı istemem. Onu kendinle kıyaslamayacaksın. Sen annesin, Mr. Weston ise her şeyi oluruna bırakan, hiçbir şeyi kendine pek dert etmeyen, neşeli bir erkektir. Öyle bir erkek ki dünya zevklerini kendi yuvasında, aile hayatında değil de 'sosyete' denilen çevrede bulmuş. Yiyip içmek, konu komşuyla haftada beş kez iskambil oynamak, toplantılara gitmek onun hayatını doldurabilmiş. Böylece, ancak bir yuvanın verebileceği mutlulukları aramak aklına gelmemiş."

Bu sözler, Mr. Weston'ı bir dereceye kadar yerer anlamda olduğundan Emma'yı hoşnut bırakmadı. İçinden bunlara karşı çıkmak geldi. Ama kendini tuttu, sesini çıkarmadı. Elinden geldiği kadar tartışmaktan kaçınmaya kararlıydı. Sonra eniştesi John Knightley'nin evine ve aile hayatına bu kadar bağlı oluşunda, sosyete hayatına tepeden bakışında çok beğenilecek, onurlu bir yön vardı ki, onun kusurlarını hoş göstermeye yeterdi.

EmmaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin