Çok güzel bir kızdı. Tipi Emma'nın en beğendiği türdendi: ufak tefek, balık etinde, pembe beyaz, mavi gözlü, sarı saçlı. Yüzünün çizgileri iyice ölçülü, bakışı, duruşu da iyice sevimli, yumuşak başlı, utangaç... O akşamki toplantı daha sona ermeden Emma, Harriet'in güzel olduğu kadar terbiyeli ve gerçekten yumuşak başlı olduğunu anlamış ve onunla arkadaşlığını ilerletmeye karar vermiş bulunuyordu.

Gerçi Harriet'in konuşmasında öyle parlak bir zekâ pırıltısı bulmuş değildi, ama doğrusu kız pek şirindi; ne gereğinden fazla utangaç ne de gereğinden fazla girgin. Hiç mi hiç bilgiç, küstah değildi. Tersine Miss Woodhouse'a karşı pek yerinde, yakışık alır bir saygı gösteriyordu. Hartfield Konağı'na çağrıldığı için duyduğu minneti saklamıyordu. Konağın şimdiye dek gördüğü evlerden gösteriş ve "stil" bakımından üstün olduğunun iyice ayırdındaydı, bu da onun zevkinin inceliğini gösteriyordu. Yaradılıştan böyle zevk sahibi olan bir kızı işlemeye, yetiştirmeye değerdi. Emma, Harriet'i geliştirip yetiştirecekti. Bu baygın mavi gözler, bütün bu Tanrı vergisi yetenekler, Highbury kasabasının daha aşağı tabakadan kimseleri arasında harcanıp gitmemeliydi. Kızın edinmiş olduğu çevre, yaradılışının inceliğine layık değildi. Örneğin, şu son günlerde birlikte uzun haftalar geçirdiği dostları besbelli kendi halinde, iyi kimselerdi, ama Harriet'e ancak zararları dokunabilirdi. Emma bu Martin ailesini uzaktan tanırdı. Mr. Knightley'nin topraklarındaki büyük çiftliklerden birini kirayla işletiyorlardı. Onlar da Mr. Knightley gibi Donwell Abbey'de oturuyorlardı. Mr. Knightley, Martinlerden her zaman çok büyük sevgi ve saygıyla söz ederdi. Ama ne olsa basit, hatta biraz kaba saba bir aile olsalar gerekti. Oysa Harriet kusursuz bir hanımefendi olup çıkmak için birazcık bilgi, birazcık da görgüden başka eksiği olmayan bir genç kızdı. Martin ailesi böyle bir kızla dostluk etmeye layık değildi. Emma, Harriet'i kanadının altına alacak, onu yetiştirecek, zararlı arkadaşlardan ayırıp onu yüksek sosyeteye sokacaktı. Harriet'in görüşleriyle kişiliğini Emma yoğuracaktı. Hem ilginç bir uğraş hem de tam bir yücegönüllülük olacaktı bu. Tam Emma'nın kendi konumu ve üstünlükleriyle boş saatlerine uygun bir iş.

Emma karşısındaki kızın tatlı mavi gözlerini hayranlıkla seyretmeye ve bir yandan da kafasından bütün bu tasarıları kurmaya öyle bir dalmıştı ki, saatler çabucak geçti. Bu çeşit iskambil partilerinin sonunda davetlilere hafif bir yemek sunmak onların gelenekleriydi. Başka zaman Emma bu yemek masasının kurulup getirilmesini dört gözle beklerdi. Ama bu gece bir de baktı ki sofra hazırlanmış ve ocak başına taşınmış bile.

Emma her şeyi, özellikle kendi üstüne düşen görevleri iyi ve yerinde yapmaya alışıktı. Hele bu kez sofra başına geçip konuklara ikramda bulunuşu, sevinçli kararının heyecanını, neşesini yansıtıyordu. Konukların sunulanları nezaketen geri çevirişlerine karşı koyarak, kıyılmış piliç söğüşüyle fırında pişmiş istiridyeleri övüp yedirtti, bitirtti.

Bu gibi zamanlarda zavallı Mr. Woodhouse'un duyguları hazin bir çarpışma içinde bocalardı. Sofranın kurulmasına bayılırdı, çünkü bu çocukluğundan beri alışık olduğu bir gelenekti. Ama akşam yemeklerinin sağlığa aykırı olduğu konusundaki inancı yüzünden, tabakların sofraya dizilişine bir yandan da üzüleceği gelirdi. Ruhunun konuksever yönü, konukların bol bol yemelerinden haz duyarken, kuruntulu yönü onların lokmalarını sayarak işkence içinde kıvranırdı.

Kendisi küçük bir tas çorba içer, herkese de vicdanen ancak bu tür gıdaları salık verebilirdi. Konuk hanımlar diğer nefis yemekleri silip süpürürken, Mr. Woodhouse karışmamak için ne kadar çalışsa kendini tutamazdı:

"Miss Bates şu yumurtalardan birini vereyim size. İyice yumuşak kaynatılmış yumurta insana dokunmaz," diye konuşmaya başlardı. "Bizim Serle yumurta kaynatmanın iyice ustasıdır. Hem zaten yumurtalar da minicik. Hiç korkmayın, böyle ufak bir yumurta insana zarar vermez. Miss Bates, müsaade buyurun da Emma size azıcık turta versin, ufacık bir parça. Bizim evdeki turtalar hep taze elmadan yapılır. Taze meyve sağlığa zararlı değildir. Yumurtalı pelteyi tavsiye etmem. Mrs. Goddard, yarım kadeh şaraba ne dersiniz? Küçücük bir kadehin yarısını bir bardak suyla karıştırırsak hiç dokunmaz."

Emma bırakırdı babası konuşsun. Beri yandan konuklarını kendi bildiği gibi beslemekten geri kalmazdı. Hele bu akşam onlara ikramlarda bulunmak, ona büsbütün başka bir zevk verdi. Çünkü Harriet Smith'i hoşnut etmek istiyordu. Miss Smith gerçekten de tam ev sahibesinin istediği gibi hoşnut kaldı. Yalnız, Miss Woodhouse öyle soylu bir kişiydi ki, onunla tanışmak düşüncesi genç kızı sevindirdiği kadar paniğe de uğratmıştı. Ama Miss Woodhouse bütün akşam ona karşı öyle candan bir dostluk göstermişti ki alçakgönüllü Harriet çok büyük bir minnet duygusuna kapılmıştı. Hele ziyaretlerinin sonunda Miss Woodhouse onunla tokalaşmak inceliğini gösterince, Miss Smith konaktan büyük bir sevinç içinde ayrıldı.

Emmaحيث تعيش القصص. اكتشف الآن