"Bunun karşılığında istediğim tek şey ekilmeyen arazinin kalmaması," dedi Adrian. "Bu durum beni olduğu kadar sizi de zora sokacak, biliyorsunuz. Toprağı verimli hale getirmek için elimizden geleni yapacağız. Tek çeşit değil birden fazla ürün ekeceğiz. Ben teknik olarak her türlü imkanı sağlarken sizin de elinizden geleni yapacağınıza inanıyorum!"

Köylülerin sevinç nidaları ve alkışları eşliğinde meydana şenlik havası hakim olmuştu. Daisy bu insanların uzun zamandır imkansızlıklar içerisinde bir şeyleri başarmaya çalıştığını bildiğinden onlar adına oldukça mutluydu.

Kalabalığın arasından sıyrılan orta yaşlı biraz kambur bir adam Adrian'ın karşısına geldi.

"Lordum, benim ismim Agnus. İzninizle bir maruzatımız vardı," dedi.

"Dinliyorum Agnus."

"Yaklaşık iki ay kadar önce değirmenimize yıldırım düştü. Çarkı kırıldı ve değirmenin önemli bir kısmı yıkıldı efendim. Tamir edebilme imkanımız yok. Leydi Olivia Walmond'u haberdar etmiştik ancak ilgilenmedi."

"Nasıl ilgilenmez?" diye soran Adrian sinirlenmişti. Bu kadının ilgilendiği tek bir mesele olmuş muydu acaba?

"Ne zaman vergileri toplarsak değirmeni o zaman tamir ettireceğini söyledi. Ancak vergilerin tamamını ödeyecek gücümüz yoktu çünkü satacak ürünümüzü öğütemiyorduk. Elimizden bir şey gelmedi. O zamandan beri hasadımız ambarlarda öğütülmeyi bekliyor ve yavaş yavaş çürümeye başladılar."

"Billy, dönüşte değirmene uğrayalım ve zarar ne durumda, ne gibi eksikler var bir bakalım. Bu işi bir an önce halletmemiz gerek." Dedi Adrian uşağa.

"Tesekkürler Lordum," dedi Agnus sevinçle. "Size minnettarız."

Günün kalan kısmında Billy ve Adrian arazi işleriyle ilgili köylülerle daha detaylı konuşup notlar alırken Daisy ise kadınların arasına karıştı. Zaten çoğunu tanıyordu. Olivia onlara arabasının içinde perde arkasından bakarken içlerine girip sıkıntılarını gidermeye çalışan kendisi olmuştu.
Adrian bir yandan köylüleri dinleyip Billy'e notlar aldırırken diğer yandan da dikkati Daisy'deydi. Onun köylü kadınlar arasına karışıp sohbet etmesini, üstü bası kir içinde olan ufak bir yumurcağı sevmesini izlerken halinden hiç şikayeti olmadığını fark etti. Hayatında tanıdığı hiçbir soylu kadın böle köylü sınıfının arasına karışmaz, onlarla sohbet etmezdi. Pek çok soylunun yaptığı gibi... Daha öncesinde kendisinin de çok farklı olmadığını biliyordu ama geçen zaman ve yaşadıkları Adrian'a insanları önemsemeyi ve statüsüne göre değer biçmemeyi öğretmişti. Herkes soylu olarak doğma şansına sahip değildi ne yazık ki ve bu insanlar üzücü bir şekilde sürekli olarak sözde 'soylu' diye adlandırılan üst tabakanın altında ezilmenin kaderleri olduğunu düşünüyorlardı.

"Şapkan nerede?" diye sordu kolunda çiçek sepetiyle yanına dönen ve yüzünden mutlu olduğu anlaşılan karısına.

"Benden daha çok yakışacağını düşündüğüm birinde." diyen Daisy birkaç metre ötede onlu yaşlarında ve kafasında yeni süslü şapkasıyla ona el sallayan sevimli kıza el sallayarak ve gülümseyerek karşılık verdi.

"Şapkanı ufak bir çocuğa mı verdin?"

"Çok beğenmişti ve annesine kendisi için öyle güzel şapka dikip diyemeyeceğini sorduğunu duydum. Annesi o kadar güzel kumaşlara ve dantellere verecek parasının olmadığını söylediğinde küçük kızın yüz ifadesini görmeliydin. Gözleri doldu ama hiç itiraz ya da şımarıklık etmeden başını eğip kabullendi. Bunun üzerine bende şapkamın ona daha çok yakışacağını, bu yüzden alması gerektiğini söyleyerek ona verdim." dedi Daisy.

MAYIS GÜNEŞİ (tamamlandı)Where stories live. Discover now