"Seni bir kez öptüm diye sana aşık olduğumu mu sanıyorsun?" diye sordu. Cümlesinin sonuna doğru ses tonu yükselmişti. Kelimeleri yüzüme çarptığında kısa bir anlığına göz kapaklarımı birbirine bastırdım.

Aslında iki kez öptün.

"Tanrı aşkına Alexandra, seninle yatmış olsam ertesi gün sana evlenme teklifi edeceğimi mi düşüneceksin?" Bu sefer, kesinlikle bağırıyordu.

Göz kapaklarımı açıp bakışlarımı ona çevirdim. Evet, bunu belki düşünürdüm. Ancak şimdi, kalbim dudaklarının arasında paramparça oluyor gibi hissediyordum.

Bir heykel gibi, önünde dikilmeye devam ederken Alex hayret dolu bir ifadeyle beni izliyordu. Bakışlarını benden çekip gökyüzüne çevirdiğinde gözlerimin etrafında biriken damlaları hissedebiliyordum.

Ateşten oluşmuş gibi, gözlerimi yakıyor ve bir an önce oradan ayrılmaya çalışıyorlardı. Ama ağlamak, şu anda yapmak isteyeceğim son şey bile değildi. Daha çok, Alex'in bana aşık olabileceğini düşünmüş olduğum için kendime kızmakla meşguldüm.

Sanırım, gerçekle yüzleşmiş olmak canımı tahminimden daha çok yakmıştı.

Alex tek kelime etmeden parmaklarını koluma sarıp beni adım atmaya zorladığında direnmedim. Şu anda beynimin bir kısmı benden bağımsız çalışıyor gibiydi. Arabadaki yerimi aldığımda tek düşündüğüm, bu kadar aptal olmayı nasıl becerdiğimdi.

Bir süre, boş bakışlarla hızla akıp gitmekte olan yolu izledim. Trafik yok denecek kadar az olduğundan bunu yapmak daha kolay oluyordu. Fakat sonra, eve gittiğinden emin olduğum yola sapmak yerine başka bir yola girdiğimizde beynimin diğer yarısı da çalışmaya karar verdi ve merakla etrafı izlemeye başladım.

Ana yoldan hızla uzaklaşıyor ve gittikçe bozulan bir yolda ilerliyorduk. Anladığım kadarıyla, ormana ulaşan yollardan birindeydik. Alex'e kaçamak bir bakış attım ancak ne düşündüğünü anlamak mümkün değildi.

Belki de, yanında oturup ağlamamak için büyük bir çaba sarf eden bu kızdan nasıl kurtulacağını düşünüyordu. Ve toprak vampiri olduğum düşünülürse beni gömmesi için ormandan daha iyi bir yer olamazdı herhalde.

Arabayı ormanın girişinde durdurduğunda üzerimdeki gerginlik had safaya ulaşmıştı. Telaşla "Ne yapacaksın?" diye sordum. "Beni öldürecek misin?"

Arabadan inmeden önce bana öyle tuhaf bir bakış attı ki kalbim ağzımdan çıkacak sandım. Cevap vermeden inip kapıyı gürültüyle kapattığında güldüğünü duyabiliyordum. Ve bu da, daha fazla paronayaklaşmama neden oluyordu.

Gözlerim halen yerinde durmakta olan anahtara kaydı ve bakışlarımı, hızlı adımlarla ağaçların arasında ilerleyen Alex'e çevirdim. Ne yapmaya çalıştığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Öğrenmenin ise tek yolu vardı.

Anahtarı çıkarıp hızla arabadan indim. Damarlarımda dolaşan adrenalinden, havanın soğukluğunu hissetmiyordum bile. Büyük adımlarla ona yetişmeye çalışırken "Burada ne işimiz var?" diye sordum.

Alex bana bakmadan "İşi olan benim." dedi. "Sen, eve döneceksin."

Adım atmaya son verdim. Dudaklarımdan hayretle dökülen bir "Ne?" sorusuna engel olamamıştım. Kalp atışlarımı halen kulaklarımda hissediyordum.

Alex adım atmayı bırakıp bana doğru döndü. Aramızda üç ağaçlık bir mesafe vardı. "Senin için biraz daha açayım." dedi. "Geldiğin yönden geri gidip arabama biniyorsun ve eve dönüyorsun."

Hemen ardından yürümeye başladığında olduğum yerde dikilmeye devam ediyordum. Burada tek başına ne yapacağını öğrenmeden eve dönmeye niyetim yoktu.

İçgüdüWhere stories live. Discover now