Ayaklarım bahçeye götürdüğünde bedenimi bahçe takımının ikili koltuğuna bıraktım kendimi, dizlerimi karnıma doğru çektiğimde bu küçük alana sığabilmeyi başarmıştım. Güldüm, kıkırtılarım kulağıma acı veriyordu. Gözümden bir damla yaş süzüldü, ağlamam yüzüme yayıldıkça iğne batma etkisi yaratıyordu.

Bu nasıl bir savaştı ki öyle, tek ölen ben olacaktım?

Bu soru zihnimi kurcalayan tek soruydu, boşluğa düşmeden çepeçevre ruhumu sarıyordu ıssız ızdıraplı cevabı.

Aden bölgesinde savaşta  kaybetmek yoktu, İkra Derin zaten ölü olarak karşısında duruyordu.

İnleyerek yüzümü buruşturdum, tam bitti derken her şey yeniden başlıyordu. Elime yüzüme bulaştırdığım bazı konular vardı ve bunların ne olduğunu bilmiyordum bile! Gerizekalı! Sevdiğini düşünmemi istemiyor bir de! Sevmiyorsan niye yakamı bırakmıyorsun? Ah tabii, bedenimi istiyordu sadece;özlemişti(!) Ondan başka kimsenin olmayan bedenin başkalarıyla birlikte olma ihtimaline çıldırmış olmalıydı. Hatırladığım sözlerle delirmişcesine kahkaha attım.

" Senin başkalarıyla yan yana olmanı istemiyorum, sen benimdin ve benim olarak kalacaksın! "

Tabii ki! Aden Eserin İkra Derin'i parmağının ucunda oynatmaya, istediği yöne çekip itmeye alışkındı ve  şimdi o alışkanlığının devamını getirmek istiyordu ama öyle bir dünya yoktu! Ben onda hiç var olmamışlığımla beraber çoktan gitmiştim. En fazla birkaç hafta daha bedenimi özlerdi, başkalarından kıskanırdı. Sonrasında hayatının geri kalanını, kulüplerden her gece başka kızlarla çıkış yaparken yakalandığı kameralara poz vererek geçirmeye devam ederdi.

" Evet! " Yüksek sesle bağırdığımda elimi ağzıma kapattım, kimseyi uyandırmak gibi bir planım yoktu bu halimi görmemelilerdi. " Sadece birkaç hafta sonrasında normal yaşantısına dönecek ve beni de nefesimi de rahat bırakacak! "

Kendimi boş mu dolu mu ayırt edemediğim cümlelerle telkin edip inandırarak sakinleştirirken ansızın gürültülü boğaz temizleme sesiyle yattığım koltukta sıçradım. Evin tüm ışıkları hala kapalıydı ve kapı da kapalıydı. Tuttuğum nefesi bırakarak elimi göğsüme bastırdığımda bu kez gıcırdayarak kapı açılma sesi kulaklarımı doldurdu. Gelen sesi takip eden gözlerim aşina olduğu yan bahçeye dönerken iki bahçeyi birbirinden ayıran demir parmaklıkların ortasında yer alan geçişi kısa yoldan sağlayan kapının önünde Mercan heybetiyle boy gösteriyordu.

Gözlerimi kırpıştırdım, hayal görüyor olmalıydım. Elimi gözlerime bastırıp yaşları sildiğimde bakış açım netleşmişti, hala Mercan'ı görebiliyordum. Gerçek miydi? Ne arıyordu orada, üstelik bana neden bakıyordu?

" Gelebilir miyim? " İçimdeki tüm buzları eriten, sıkıntıyı söküp alan ses tonuyla mest olup bambaşka bir havaya hapsolmuşken konuşamadım. Küçük yerde sığabilmek için iki büklüm olduğum bedenimi hareket ettirmekte zorlanırken yere düşme tehlikemi de göz önünde bulundurarak göğsüme kadar indirdiğim başımı sallamakla yetindim. Gelebilirdi sakıncası yoktu, bu beni ilk kez enkaz altında görüşü olmayacaktı. Görmeye alışmış olduğu İkra Derin'dim onun için ziyadesiyle her görüş alanına girdiğimde ağlayarak buluyordu beni..

Nefesimi tutmuş küçük adımlarla yavaş yavaş bana doğru yaklaşmasını izlerken yaklaştıkça onu daha iyi görebiliyordum. Benden farklı bir hali yoktu. Yüzü ıslanmış, burnu ve gözleri kızarmıştı. O da ağlamıştı.

Beyaz GeceWhere stories live. Discover now