42.Bölüm: "İçimizdeki Şeytan"

Start from the beginning
                                    

Ve anında bileğimi yakalayarak beni üzerine çekti.
Gözlerimi büyüterek sahte bir şaşırma feryadı döküldü dudaklarımdan. "Seni her an istiyorum Batıkan. O yüzden çeneni kapat ki yürüyebilesin." Sırıtarak göğsüne yasladım kafamı.

"Sen öyle diyorsan." daha çok sırıttım.
Eğer birini seviyorsanız ve sevdiğiniz insanın yanındaysanız oldukça şanslı sayılırdınız. Çünkü hayatın merhameti, sevilmeden seven insanlar üzerinde işlemiyordu.

Ya duygularınızla oyunlar oynanıp, içi şekerle dolu bir pinyata gibi sopayla dövülürdü ya da görmezden gelinirdi. Tercihiniz ne olurdu bilmiyorum ama ben hem sopayla dövülmeyi hem de duygularımı gözüne sokarak onu kazanmayı başarmıştım. Aslında kazanma tabiri kendimi yüzsüz gibi hissetmeme neden oluyordu. İçimde bir yerlerde bir ses her türlü boku yedin şimdi sonuçtan memnunsun, peki sonra ne olacak?  diye bağırıyordu sanki olacakları tahmin edermişçesine.

Ama hayat böyleydi işte. Yaşanılan duyguların bir gün geçeceğini bilseniz de geçmesini istemiyordunuz. Ya kazanacaktınız ya da başka birileri sizin yerinize kazanacaktı.

"Uyudun mu?" Kafam dürtüldüğünde iki yana sallayarak dudak büktüm. "Uyuyabilir miyim?" Kafasını iki yana sallayarak dövmesinin olduğu yeri sıvazladı. "Kahvaltı edelim. Birkaç işim var." Kaşlarımı çattım. Neden işi olduğundan haberim yoktu?

"Ne gibi bir iş?" Homurdanarak uzun parmaklarını saçlarıma sardı. "Şu bırakılan notlarla ilgili. Tedavi merkezindeyken zaman kaybettim. Bir an önce halledilmesi gerek." İstemeye istemeye kafamı salladım. Sıkıcı bir pazar günü beni bekliyordu!

Ellerimi göğsüne koyarak doğruldum. Tanrı şahitti ki biraz daha bakarsam oracıkta dudaklarına yapışabilirdim. Bir insanın kusursuz yaratılma ihtimali ancak bu kadar mümkün olabilirdi. "Kusursuz piç." Mırıldanarak zar zor dikelediğim bedenimle odadan çıktım ve kapıyı kapattım.

Duyduğum son ses ise tok bir gülüşten ibaretti.

-

"Cenk abi hallettin mi işi?" Deri ceketini üzerine geçirerek elindeki sigarasını dudaklarının arasına sıkıştırdı kısa süreliğine.

"Olum notun bırakıldığı günün kayıtlarına bakman gerekiyor işte." Karşı taraftan aldığı cevaba sinirlenmişti.

"Yalnız ayıp oluyor abi böyle. Bir gün de içmeye gidelim hep iş hep iş."  Dişlerini birbirine bastırarak sabır diledi yukarıdakinden.

"Tamam lan tamam. Şu işi bir hallet de önce." Cenk güldüğünde bilerek yaptığını biliyordu. "Kim benim patronuma bulaşıyormuş bulalım bakalım." Klavyede gezinen parmakların sesi telefondan duyulurken Gökdeniz son kez ofisi kontrol edip çıktı odadan.

Saat geç olmuştu ve babasının işleriyle uğraşırken epey zaman kaybetmişti. Burnuna Batıkan'ın kokusu iliştiğinde iç çekti. Sevgilisini özlemişti.

"Abi bunu gelip görmek isteyebilirsin." Karşı taraftan duyulan donuk sesle beraber Gökdeniz kaskatı kesildi. Bir şey olmuştu.
"Konum at, geliyorum."

Cenk'ten konumunu alıp, çıktığı şirketin önündeki arabasına bindi. Cenk bilgisayarla ilgili işlerini kendine hazırladığı küçük bir evden yönetiyordu. Evin adresini de arkadaşlarına -önemli bir durum olmadığı sürece- vermemeye yeminliydi.

Notları bırakan nasıl birisiydi ki hem Cenk'i korkutmuş hem de bu kadar acemice bulunabilmişti? Bir an Ebrar olduğunu düşünse de aklından sildi o fikri. Ebrar entrikaların kadınıydı. Mektupla, zarfla uğraşmayacağından emindi.

Bu kez Gökalp olmasın diye geçirdi içinden.
Eğer oysa kimse Gökdeniz'in elinden alamazdı onu.
Çok geçmeden ofise yakın olan eve gelmişti. Siyah ve lüks arabanın kapısını kapatarak kitledi. Anahtarı gelişi güzel deri ceketinin cebine attığında çoktan binadan içeri girmişti bile. İlk katta olduğu için şanslıydı.

Gökdeniz çocukluğundan beri meraklı bir yapıya sahipti. Merak eder, gözlemler ve yorumlardı. Eğer yorumlamadan fazlası gerekiyorsa da yumrukları konuşurdu.. olgunlaşmak onda bazı değişikliklere de yok açmıştı. Zaten açık olan kapıyı araladığında orada ne işi olduğunu anlamadığı Batıkan'da gözlerini gezdirdi. "Sikeyim!" diye düşündü.

"Bilmeye hakkı var diye düşündüm." Cenk'in sesi iki mavi arasındaki bakışmayı bozduğunda Batıkan omuz silkti. "Zaten öyle."

Gökdeniz sinirli bir nefes çekerek sakinleşmeye çalıştı. Bilmeye hakkı var dedi içinden kendini ikna etmek istercesine. Nasıl olsa notlar onunla bağlantılı.

"Şimdi hazırsanız bilgisayardaki görüntüleri size göstermek istiyorum." Cenk hemen oldukça büyük bir ekrana sahip bilgisayarının başına oturdu ve nefesini tuttu. Arkadaşlarının buna ne tepki vereceğini merak ediyordu çünkü kendisi gördüğü kişiyi tanımasa bile kadının cılızlığıyla ilgili küçük çaplı bir şok yaşamıştı.

İkili ekrana bakarak eş zamanlı gözlerini kıstı.

Lüks binanın kapısının önünde tur atan kızıl saçlı kız, ellerini ovuşturarak sırt çantasını avuçlayıp içeriye adımını atmıştı. Binanın içinde de adımları birbirini takip eden kız kontrol amaçlı arkasını döndüğünde, gözüken yüzüyle beraber Batıkan ve Gökdeniz ağır bir küfür savurdu.

"Ananı sikeyim!"
"Orospu çocuğu!"
Çünkü ekranda gördükleri kız birinin havaalanında karşılaşıp tanıştığı, öbürünün tedavi merkezindeyken ona destek olan arkadaşıydı.

Karşılarındaki kişi, kim olduğunu bile bilmeden hayatlarının küçük bir kısmını paylaştıkları
Eyşan'dan başkası değildi.

Mektup olayını böyle bağladım.
Bir sonraki bölüm "Neden Eyşan?" konusu altında olacağından her şey açığa kavuşur.
Bu bölümü sabırla bekleyip, kitabı bırakmayan aşklarıma ithaf ediyorum.
Sizi seviyorum! Kucak dolusu öpücük-

Tutsak (GAY)Where stories live. Discover now