KALBİMİ İKİYE BÖLDÜM SENDEN ÖNCE, SENDEN....

45 5 7
                                    

Seni tanımadan yedi yıl önce liseyi bitirmiştim, üniversiteyi kazanamamış evde oturuyordum. Lise arkadaşlarım birden yok olmuşlar yapa yanlız kalmıştım. Kimisi işe girmiş, kimisi evlenmiş, kimisi de terk etmişti Mersin'i. Üniversiteyi kazananları duyuyordum.  Vay be o da mı kazanmış, ahmağın biriydi, kesin kopya çekmiştir. Esas ahmağın kendim olduğunu anlamam çok sürmedi. İki sene girdiğim sınavda aldığım puanım daha da düştü. Akıl almaz bir inatla sınavlara hazırlanıyor, masanın başından kalkmıyor, dünyayla bağlantımı koparıyordum. Kendimi kapattığım odamda dışardan akıp giden hayattan habersiz ruh gibi yaşıyordum. Dışarı her çıktığımda sığınağım olan odama, evime dönmem kan ter içinde oluyordu. Aynı sırada oturduğum arkadaşım evlenmiş çocuğu olmuş. Fabrikaya giren şef olmuş, kimi ikinci işini bırakmış üçüncüye başlamıştı. Ve ben hala odamda, babamın bana gösterdiği sabır ve sevecenlikle masamda ders çalışıyordum. Kimi zaman ne kadar kitap defter var hepsini parça parça edip rahatlamak istiyordum. Seni tanımadan altı sene önce abim evlendi, evde ilk kaybı verirken abim, anılarını yanında götürdü. Geride derin bir çukur bırakmış evden bir an önce gitmek beni de çukurdan kurtaracaktı. Ufak kız kardeşimde aynı yıl içinde nişanlanmış, bir kaç ay içinde evlenip gitmişti. Benden onbeş yaş küçük kardeşim, annem ve babam dördümüzdük evde artık. Babam bir şeyler hissetmiş olmalı ki bana emekli olacağını, istersem bir market açabileceğimizi söyledi. Baba oğul birlikte çalıştırırdık. Tekrar girdiğim sınavları benim kadar o da anlamıştı kazanamayacağımı. Hayattan kopmuş, küçük dünyam olan odamda ders kitapları ve Romanların arasında yabancılaşmıştım. Hayatın bir ucundan tutamamış ne yapacağımı şaşırmıştım.
Seni tanımadan babamı kaybettim, babam benim öyle aniden gitti ki kötü çarptı bizi. Özellikle annemle benim hayatım karardı. Bir defa çarşıya çıkmamış, kocasından bağımsız hareket etmemiş bir kadını da yanında götürdü. Eli ayağına dolaşmış ağlamaları, ağıtları kesilmemişti bir türlü. Babam benim, nasıl ayrıldın anlamadın. Emekli olmadan beraber iş yeri açmadan perişan ettin beni. Ölülerin cenaze arabası ile değil, dolmuşlar üzerine tabutlar bağlanıp doğduğu yere, köyüne götürüldüğü bir dönemdi. Ölü kokmasın diye yazın en sıcak günü şöför gaza basarak ulaştırdı babamı doğduğu yere, son durağına yani toprağına.
Tüm kardeşlerim, annem evin önünde musalla taşında yatan, her şeyden habersiz gözü kapalı babam. Sıra ile öptük yanağından. Cenaze namazından sonra, imam helallik istedik, gömdük babamı, seni tanımadan dört yıl önce. Öyle çok üzülmüştüm ki saçlarımda yer yer aklar oluştu. İleri yaşlarda olmamam rağmen zordu babasızlık hemde çok zor.
İçime kapandım, gömüldüm gittim. Annem üzüntüsünden, gece gündüz ağlamaları dan görmedi bile beni. Normaldi, annemi de yanında götürmüştü. Eli ayağı yoktu, cam bir fanusta içinde büyümüştü. Dışarıdaki hayattan zerre kadar haber yoktu.
Seni tanımadan önce ne yapacağım diye düşünüyordum. Salon koltuğunda oturuyor, küçük masamda her zaman dolu çaydanlığım, yanı başımda sınav kitapları, romanlar dolu idi. Bir başka ufak komidinde çözülmeye bekleyen tahta üzerine dizilmiş üç hamlelik satranç problemi... Dediğim gibi fazla dışarı çıkmıyordum. Günümü salonda geçiriyordum. Çevremden herkes gitmişti. Lise arkadaşları, mahalle boşalmıştı. Kimseyi bulamıyordum. Dedim ya bütün arkadaşlarım gitmişti. Sanki bir ben kalmıştım bu koca evrende. Benim de bir yerlere gitmem gerekirdi. Odamdan çıkmalı dolaşmalı, iş bulmalı idim. Akşam işten gelince ders çalışmalıyım. Yoksa böyle olmayacaktı.
Dışarı adım atar atmaz beni acı bir supriz bekliyordu. İlk rahatsızlıklarım, bayılmalarım başlamıştı. İlk başta hayattan uzak kaldığından olmalı diye düşündüm. Ve her seferinde biraz daha şiddetlenmişti. Bayılıyor uzun süre kendime gelemiyordum. Doktor ilk başta tanı koyamadı. Ankara İbni Sina hastanesindeki nörolog Proföser epilepsi olduğumu söyledi. Kendime dikkat etmemi, yorumlaması ve verdiği ilaçları düzenli kullanmamı söyledi. Babam sadece annemden değil benden de bir parça götürmüştü. Var olan belki de uyanmayacak bir rahatsızlığımı uyandırmıştı. Doktor ilaçlarımı süresinde kullanmamı, alkol almamamı, kendimi yoramamı ve kafaya bir şey takıp üzülmememi söylemişti. İlaçları düzenli kullanmadım. Köpek öldüren, şarap içmeye başladım. Hasan Dede, Dert alan koltuğumun yanı başında sonunu yudum yudum beklerdi. Ağır inşaat işlerinde çalışıyordum özellikle boya ve karo döşemede. Kafam un değirmeni gibi sorunlarımı üğütüyordu, ne olacaktım ben. Seni tanımadan iki yıl önce çok perişan haldeyimdim.
Ve seni tanımadan iki yıl içinde ne kadar çok içime kapandığımın farkına vardım. Annem konuşmuyor, ben konuşmuyorum. Ufak kardeşim ilkokuldan gelince üstünü değiştirip sokağa fırlıyor. Önümde üniversite hazırlık kitapları, okuduğum romanlar, unutulmuş kir bağlamış çay bardakları. Okunup köşeye atılmış gazeteler, dergiler. Yerlerden toplamayı bekleyen satranç taşları. Çıkarılıp atılmış çoraplar, sıcaklarda ter silinip kokan havlular. Oblomov mu olmuştum ben. Oda bıkmıştı, ümitsizlik, çaresizlik, intihar kokuyordu. Merhaba sadece insan kokmuyordu.
Seni tanımadan bir yıl önce kendime son bir hak daha tanıdım sınav için. Olursa olur, olmazsa olmazdı. Ayılıp bayılanlar aldırmadan ya odamdan çıkmadan duracak ya da dışarı çıkacaktım. Defalarca çözdüğüm soru kitapcıklarına yenilerini de bulup çalıştım. Saman kağıtlarına matematik, fizik, kimya formülleri i yazıp ezberledim. Okuduğum Romanların üstüne yenilerini ekledim. Çaydanlığımın daha kaç defa kaynadı, kaç kirli bardak unutuldu, kokmuş havlu sandalyede bekledi, haberim olmadı.
Seni tanıdığım sene üniversitenin hiç sevmediğim bölümünü kazandım. Hastalığımı da omuzalayıp doğduğum yerden çok uzaklarda, kar ve soğuğun olduğu memlekete geldim. Evden yeni çıkmış biri için çok uzak bir yerdi. Yaşımın büyük olması yaşadığım duyguları kimsesizliğe engel olamadı.
Kimseyle konuşmadan içine kapanık biri olarak evle fakülte arasında gidip geldim. Derse seni gördüm. İçimi bir sıcaklık kapladı. Kafamı nere çevirsem seni görmeye başladım. Kokun her yere sinmiş. Her attığım adım seni takip etti. Aynı üniversite kazanma takıntısı gibi oldun. Bir türlü yanına gelip konuşamadım. Güzelliğin en büyük engelim oldu. Seni çok sevdim hem de çok ama hiç farkına varmadın. Sürekli sana bakan birini farkettin. Ders notu istedin Verdim. Arada bir konuştuk. Birlikte çıkmadık. Sanki benden bir parça mı bulmuştum, soramadım bile. O kadar güzel saçların vardı ki, her seferinde  dokunmayı çok istemişimdir. Öyle güzel ellerin vardı ki, elim gidip geldi, kalp çarpıntıları ile. En güzeli gülümsendi. Sadece bana gülümsemeni isterdim. Kömür rengi saçlar, kömür gibi gözler. Ne kadar da güzeldi. Dört yıl seni ezberledim. Haberin oldum bilmiyorum. Her seferinde eve gelince kendime kızdım bağırdım. Evliliği bu sefer teklif edeceğim diyordum ama cesaret edemiyorum, senelerin odaya kapanıklığı nın verdiği bir yanlızlıkla. Yanında rahatsızlanan en büyük korkumdu. Ama saklamayın söyledim. Daha çok şey söyledim. Ve Birgün teklif ettiğimde bir düşüneyim dedin. Kabul etmeyeceğini bildim. Ve anladım ki benimki platonik bir aşkmış. Hiç bir zaman olmayacak bir aşk. Çevrende uçuşan eşek ağrılarından bal ağrısını görmedin. Böylesine güzel bir insan mutsuz olamazdı. Mutluluk güzelliğin kadar sana yakışıyordu. Seni tanıdıkdan dört yıl sonra Red cevabı aldım. Ama inan ki bana hiç kızmadım. Üzülmeye alışık biri olarak içime attım. Rahatsızlığım üzüntülerini daha da şiddetlenirken hakkında yine de güzel düşündüm. Mutlu olmanı çok isterdim. Seni tanımadan neysem, seni tanıdıktan sonra da aynıyım. Kalbim ikiye bölünmüştü senden önce, senden sonra. Güzelin bahtı açık olmaz ama seninki açık olsun. Gülüşün yüzünden eksik olmasın güzel kız...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 04, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

KALBİMİ İKİYE BÖLDÜM, SENDEN ÖNCE, SENDEN...Where stories live. Discover now