Bölüm 16

10K 676 12
                                    

Gözümü odamda açtım. Ölmüş müydüm? Göğsümde korkunç bir ağrı vardı. Hemen göğsüme baktım. Doğru ya göğsümden vurulmuştum. Hayatta kalmış olmam olanaksızdı. Ama göğsümde kurşun yarası yerine koca bir morluk vardı. Ayrıca morluğun ortasında yıldız şeklinde 5-6 tane içinde kan pıhtısı bulunan küçük delikler vardı.

İçeri biri girdi. Hemen göğsümü kapattım. Türkçe bilmeyen bir adamdı. 'Yaramaz bir kız oldun. Bundan sonra yaramazlık yok' dedi. Metal bileklikleri gösterdi. Metal bileklikler hala bileğimdeydi. Demek cezalıydım. Sonra Cenk, Roberto ve Mert geldi. Cenk çok heyecanlıydı.

'Aslan İlayda. Kıçlarına tekmeyi basmışsın.'

Ne kadar saklasalar da Mert öğrenmiş olmalıydı.

'Dahisin sen. Güçlerimizin sınırını hesaplayamıyorlar demek ki. Rehber hatun da yok artık.'

'Sahi ona ne oldu?' dedim.

'Küçük bir yara. İyileşti ama artık bize rehberlik yapmak istemiyor tahmin edersin' dedi Mert.

'Artık Türkçe bilen rehberimiz yok hanımefendi senin eserin' dedi Cenk. Bunu söylerken kızgın değil çok keyifli görünüyorlardı.

Gruba enerji verdim sanırım. Ölü havası dağılıyordu. Bazen aramızda Türkçe'yi abartınca Roberto sıkılıyordu o yüzden zorlansak da İngilizce konuşmaya çalışıyorduk. Birgün yemekhanede yeni bir yetenekle tanıştık. Leeto.. Afrika'dan gelmiş. Sessiz ama çok sıcakkanlıydı. Yeteneğini tahmin etmesi güç değildi. Koca tesiste hatta tesisin dışında bile doğru düzgün hayvan görmememe rağmen birkaç ağacın olduğu bahçede otururken kendiliğinden dallardan bir sincap çıkıp Leeto'ya doğru geliyordu. Letto da yemekhanede yemediği ekmekleri biriktirip ilk iş olarak onlara veriyordu. Şaşkınlıkla onu izlerken

'Tesis doğal ortamlarını bozmuş. Artık eskisi kadar rahat yiyecek bulamıyorlar. Sadece biz insan türü kendimizi doğanın hakimi olarak, olduğumuzdan büyük gördüğümüz için tüm hayvan türleri olumsuz etkileniyor.'

Sincap inanılmaz cana yakın görünüyordu. Tabi buradaki herkesin bir yeteneği olduğunu bilmesem onu normal bir hayvansever sanabilirdim. Burada kimse yeteneğinin alenen ortaya çıkmasını istemiyordu. Çok belli olmasa da herkes sindirilmişti.

Birgün herzaman oturduğum bankın tepesinde oturup artık eski neşeli kız olmadığımı düşünüyordum. Mert yanıma geldi. Hep doğru zamanda doğru yerde oluyordu.

'Hiç alakası yok ama burayı Burak'la oturduğumuz tepeye benzetiyorum' dedi.

'Yoo çok alakası var bak' dedi. Elimi tuttu. Bir anda kendimi su perisi tepesinde buldum. Bu hayallerimden bile daha güzel ve daha canlıydı. Yanımda da Mert vardı. Çok mutlu oldum. Dönüp dönüp Mert'e güldüm. Bir süre sonra elimi bıraktı. Herşey tekrar eski haline döndü. Güldü.

'Seni uzun süredir böyle görmemiştim. Ne kadar şirin bir kızsın sen' dedi. Kızardım.

'Mert sen sadece zihin okumuyorsun aynı zamanda düşünceleri kontrol edebiliyorsun.' Yüzü bir anda karanlığa gömüldü.

'Bu güzel birşey değil. Lanet gibi.. Sana demiştim ya senden daha kötü biriyim diye' durdu. Gözleri kapalı bir şekilde başını öne eğmişti. Ellerini yumruk yapmıştı.

'Ben de insanlara zarar verdim. Hem de anneme..'

Kalkmaya hamle yaptı. 'Mert' dedim ve elini tuttum. Onu çok iyi anlıyordum. Başını hiç kaldırmadı. Bir süre durduktan sonra arkasını dönüp gitti. İlk günler bir anda aklıma gelen düşünceler Mert'in eseriydi demek. Ben de onun aklını okuyabilmeyi çok isterdim.

YenilmezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin