Adsız Bölüm 1

16 1 0
                                    

İnsanı kandırmanın kolay olduğunu düşünüyorsunuz ya aklınız sıra. Kanmıyoruz, kandıramıyorsunuz. Sizin çift karakterleriniz, tutarsızca davranışlarınız birinin kalbini kırabiliyor. Siz nasıl yastığa kafanızı koyduğunuzda rahat uyuyabiliyorsunuz ben anlamıyorum. Vicdanınız yok, huzurunuz yok. Aslında sizin layığınız bir lağam çukuruyken biz sizi alıpta sarıp sarmalıyoruz. Acıtıyor sizin yaptığınız şerefsizlikler. Bir iyiliğin altında kalamayan ben, siz bunu kendinize nasıl yediriyorsunuz. Üzülüyorum size, hayatınız o çok yakıştığınız bok çukurunda geçecek. Ve siz bunun farkındasınız. Yaptığım iyiliklerin bu denli suistimal etmesi canımı çok sıkıyor. Belki bir gün anlarsınız ne demek istediğimi. Ama çokta sanmam siz olduğunuz yeri en yüksek gören insanlarsınız, elinizdekiyle yetinen, fazlasını istemeyen insanlarsınız. Benim için hep daha fazlası var. Çok daha fazlası. Bir kitabın sonsuzluğu, bir vedanın acısı kadar. Karşınıza geçip çok şey söylemek isterdim. Haketseydiniz keşke. Keşke sizin gibi umursamaz olupta karşımdakinin varlığını tiye almasaydım. Siz o muhteşem hayatlarınızı sürerken kıymet bilmeyenlersiniz.

İyisiyle kötüsüyle bir yaşam sürdüm. Birçoğu kötüsüyle. Parçalanmış bir ailenin tek çocuğuyum. Şuan yaşım 30 olmasına rağmen,bedenim ayakta olmasına rağmen, ruhum yok. Bunun ne demek olduğunu anlarsınız. Hani şu -içim öldü ben ölemedim- sözü var ya işte ben öyleyim. Hayatımdaki her şey bir şekilde geçiyor. Beni parçalayarak geçiyor özellikle. Büyük bir parçam babasız büyümekle gitti. İlkokulu anneannemin yanında bitirdim annemle ayrıydık o zaman o çalışmak zorundaydı. Dedim ya ben babasız büyüdüm diye onun sevgisini,onun verdiği güveni hiç tadamadım. Ama onsuzluğu, o acıyı çok iyi yaşadım. Bana baba ne diye sorsalar güven duymayacak birisi derdim. Bu yaram hala çok canımı acıtır. Hala parklardaki kız çocuklarını babalarıyla görsem içime bir ağrı saplanır. Bu şey değil ama hani biri ölür onun öldüğünü bilirsin ya öyle bir durum değil. Bİri var hayatta aynı şehirdesiniz ama birbirinizi hiç görmemiş,hiç tanışmamış. Bu duygu çok garip. Anneme gelecek olursak hep benim için baba rolünde olan biriydi. Çalışır gerekirse temizlikçilik yapar ama eve para getirir. O kazanı her zaman kaynatır. Anneannemde her zaman anne rolündeydi. Saçımı tarar, üstümü giydirir, okula gönderir,yemeğimi yapar, yanından ayrılmama hiç izin vermezdi. Hayatım bu şekilde akıp giderken bir gün o çıktı karşıma. Henüz uzun süren bir ilişkiyi sözde bitirmişken birisi çıktı geldi sanki tüm sıkıntılarımı alacakmış ve beni kaçırıp götürecekmiş o mutlu sonla biten masallara. İlk karşılaşmamız 22 Ekim de oldu daha 18 yaşındaydım o ise 24. Ben üniversiteye hazırlanıyordum. O ise Fransızca öğretmenliği okuyordu. Yakın olmasada bir arkadaşımın doğum günü vardı tabi bu arada ben annemin yanında yaşamaya başlamış özgürlüğümün tadını çıkarıyordum. Arkadaşımın doğum günü olduğu yere yaklaşmıştım. İçimde her zaman olmayan ama arada sırada kendini hatırlatan o sızı vardı. O burukluk. Hüzünlü olmama rağmen bana eşlik eden yağmur ile beraber kafeye girdim. Tabi arkadaşımın maddi durumu yerinde kadıköydeki bir kafeyi kapattırmış sadece kendisi ve davet ettiği insanlar var. Her neyse arkadaşımı kutladıktan sonra herkese selam verip bana gösterilen yere geçtim. Saçım yağmur ve rüzgar karışımından dağılmış, yüzüm içimdeki his sebebiyle düşmüş ama yinede belli etmemeye çalışıyordum. O da benim karşı çaprazımda oturuyormuş. Montumu çıkarırken göz göze geldik. İçimden bir ses dediki bu o. Doğru kişi o. fonda Cem Adrian'dan Herkes Gider Mi? şarkısı çalıyor.

-Yağmur diner mi? Yağmur diner mi?

Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam

Herkes gider mi? Herkes gider mi?

Sanki orda o ve ben varız. Başkası yok, başkaları hayal.

Bizi o halde Derya gördü. Derya'yı liseden tanırım. İyi kızdır. Bana zararı olmayan nadir insanlardan biridir. Ve bizi tanıştırdı. Adı Tolga'ymış. Tolga..

Üniversitede okuyormuş. İyi bir aile çocuğuymuş tabi bunları bana eve gittikten sonra söyledi.

Tabi Derya bizi farkettiği için utandığımdan Tolga'nın olduğu yöne bakmamaya çalışıyordum. Ve işin garip yanı ise 10-12 kişilik grupta en çok konuşan oydu. (Tabi sonradan edindiğim bilgilere göre çok fazla öyle konuşmazmış. Hatta sevmediği bir iki insan varmış doğum gününde. Ama Derya'yı kırmak istemediği için gelmiş). Neyse doğum günü bitti dağıldık. Dediğim gibi birçoğunun durumu iyi olduğu için arabalarıyla dönenler ya da onları bırakan yakın arkadaşları oldu. Derya'da bana teklif etti Tolga bırakacakmış onu. Ben istemedim yürüyerek otobüs durağının oraya geldim. Durakta yine içimdeki o sızı başladı. Sanki bir şey var boğazımda nefes almamı,adım atmamı dahi engelliyor. Neyse otobüs geldi ve ben eve gittim. Derken akşam bir mesaj geldi

-Yarın işin yoksa kitap bakmaya gidelim mi?

Bu Mert olamazdı. Mert kitap sevmeyen, bana saygı duymayan. Ben hariç her şeyle ilgilenen eski sevgilimdi.

-Tanıyamadım?

-Tolga ben.

- Tolga? Numaramı nerden aldın?

-Aslında zor oldu.Derya vermedi. Ama birkaç tane daha ortak arkadaşımız vardı. Onlar sağolsun.

-Tamam nerde bakacağız kitaplara?

-Bilmem kuşlar senin sihirli bir yerin olduğunu söyledi.

-Kuşlar mı :). Evet doğru söylemişler. Benim için sihirli bir yer var. Akmar Pasajı.

- Ciddi misin?

-Evet. Neden?

-Bende çok severim ve tek ordan alırım kitaplarımı.

-Çok ilginç, hiç karşılaşmamışız.

-Kısmet bugüneymiş. Saat 15:30 da Kadıköy'de olurum. Gelirsen çok sevinirim.

-Bir aksilik çıkmazsa geleceğim.

Evet Tolga benim numaramı bulmuştu bir yerlerden. Derya değilse kim? Ayrıca benim kitap sevdiğimi herkes bilmezki. Bana özeldir onlar. Kitap sevdiğimide öğrenmişti ve her zaman gittiğim yeride biliyordu. Ama nasıl olur bu? Bu gerçek olamayacak kadar güzeldi. 

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 28, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Biri'siWhere stories live. Discover now