Sanırım Teo günlüğündeki kızdan bahsediyordu. Alex'in annesini bile karşısına aldığı kız...Acaba kim olduğunu söyleyecek miydi? Teo'nun günlüğü sayesinde bir kızın varlığından haberim vardı ancak onun hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Bu kız kimdi, daha doğrusu neydi? Teo'nun iması kızın vampir olduğunu düşünmemi sağlamıştı.

Teo'nun başka bir şey söylemesini umarak dinlemeye başladım. Neredeyse nefes bile almamaya gayret ediyordum lakin konuşmuyorlardı. Bir süre sonra tuttuğum nefesimi dışarıya verdim. Sonsuzluk gibi gelen bir sürenin sonunda Alex'in fısıltısını duydum. "Bu, uzun yıllar önceydi."

"Ayrıca etrafımda beni öldürmek için fırsat kollayan bir cadı varken hayatınla meşgul olamam Teo." dedi Alex yeniden konuşarak. Ve bu sefer kesinlikle fısıldamıyordu, onu Anastasia'nın bile duyabileceğinden emindim.

"Senin yüzünden Alexandra'ya bir şey olmasına izin vermeyeceğim." dedi Teo. O da yüksek sesle konuşmuştu fakat Alex kadar olamazdı. Yine de öfkesini sesine yansıtmayı başarmıştı. Onları biraz tanıyorsam çok geçmeden birbirlerine zarar vereceklerdi. Peki öyle bir şey olursa ne yapmalıydım? Her zamanki gibi onları ayırmalı mıydım yoksa yatağıma dönüp hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi mi davranmalıydım? Cevabı bilmiyordum, zaman gösterecekti. Şu anda tek yapabildiğim kavga etmemelerini ummaktı.

"Bırak da bu benim sorunum olsun." dedi Alex bir süre sonra. Sesindeki öfke azalmış değildi. Alex'in sözünü bitirmesinin hemen ardından açılan kapıyla birlikte birkaç adım geri çekildim. Bunu beklemiyordum, dahası kapıyı açacağını anlamamıştım bile. Kendimi duyduklarıma fazla kaptırmış olmalıydım aksi halde Alex'in yaklaştığını duymamam imkansızdı. Alex beni görünce duraksadı. Buz gibi bakışları doğrudan beni buluyordu.

"Ne işin var burada?" diye sordu Alex bakışları kadar soğuk bir ses tonuyla. Hemen ardından Teo kapının girişinde görününce bakışlarımı ikisi arasında dolaştırdım. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum çünkü her şey apaçık ortadaydı. Teo hızlı adımlarla aramızdan geçip yukarı çıktığında Alex ile yalnız kalmıştım. Bunu bilerek yaptığının farkındaydım. Alex ve benim birbirimize düşmemizi sağlamaya çalışıyordu. Ve sanırım başarılı olacaktı.

Bu esnada Alex gözlerime bakmaya devam ediyordu. Zümrüt yeşili gözleri içeri giren ay ışığıyla korkutucu bir hal almıştı. Kalbim göğüs kafesimden çıkmak ister gibi çarparken "Üzgünüm." diye mırıldandım. Sesim daha çok kendi kendime konuşuyor gibi çıkmasına rağmen Alex'in beni duyduğunu biliyordum. Üzgün olduğumu söylemek dışında bir şey söyleyememiştim. Çünkü bunun herhangi bir açıklaması yoktu. Bunu Alex de biliyordu. Alex birkaç adım atarak aramızdaki mesafeyi en aza indirdiğinde gözlerimi kırpıştırdım. Boğazımın kuruduğunu hissediyordum.

"Teo'nun söyledikleri saçmalıktan ibaret." diye mırıldandı Alex. Kaşlarımı çattım. Bağırıp çağırmasını beklerken açıklama yapıyor olması tuhaftı. Ayrıca sesindeki öfkeden eser kalmamıştı. Hiçbir şey söylemedim. Başımı hafifçe öne eğdiğimde Alex parmaklarını çeneme yerleştirerek yeniden ona bakmamı sağladı ve hemen ardından dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Birkaç saniye sonra geri çekildiğinde çenemdeki elini çekmemişti.

"Bence oldukça ciddiydi." diye mırıldanıp Alex'e alaycı bir bakış attım. Az önce konuştukları şeyin önemli bir şey olduğunu bilmek için kahin olmaya gerek yoktu. Ve Alex de üstünü örtmeye çalışıyordu. Bu Alex Laurent'in köşeye sıkıştığı zamanlarda başvurduğu bir yöntemdi. Konuyu unutmanızı sağlayıp bir daha da asla açılmasına izin vermiyordu.

Fakat ben kapatmamaya kararlıydım.

Alex'in gözlerinden oldukça nadir zamanlarda gördüğüm bir ifade geçti. Endişeliydi, konuştukları şey her neyse onu öğrenmemden korkuyor olmalıydı. Bu, Alex'in ifadesizliğini koruyamadığı sayılı anlardan biriydi. Bakışlarımı ondan çekmeden "İyi geceler." diye mırıldanıp merdivenlere yöneldim. Oysaki sabah olmasına yalnızca birkaç saat kalmıştı. Birkaç saniye sonra Alex beni takip etmeye başladı. Tek kelime etmeden yukarıya çıktık.

İçgüdüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin