quatre

1K 137 61
                                    

Bokuto Kuotarou Hayatına daha önce hiç bu kadar, dindar olmamıştı.
Evet. Dindar.
Çünkü şu an yanında yürüyen Akaashi Keiji'ye tapabilirdi.
Onun konuşmasına, kelimelerine resimlerine hatta üzerindeki siyah dar pantolona.

Siyah pantolonların tanrısı mı ilan ettim çocuğu ben az önce ?

Bokuto'nun nefesleri kesiliyor,ne yapacağını şaşırıyor yürüdüğü yolda ayakları sanki boşluğa basıyordu.
Eğer Tanrı gerçekse, Akaashi'yi ona, kendisine inandırmak için göndermişti ve şu an kukla oynatır gibi sırıtırak onları izliyordu.

Eğer gerçek değilse, imkansızdı.
Onun tüm bu mükemmeliyeti ilâhîydi.

Stüdyonun olduğu sokağa birlikte girdiklerinde ise Bokuto'nun beyninde hâlâ baykuşlar uçuyordu.

Akaashi gayet rahat gibiydi oysa.
Bokuto bir an nasıl bu kadar özgüveni olduğunu merak etti.

Şu an bu bir film olsaydı Bokuto arka plan müziğine elektro-gitar solosu konmasını isterdi.

Sonrada müthiş ateşli bir öpüşme sahnesi.
Evet millet. Bokuto da bu türden şeyleri düşünebiliyor.

"Rahatsız mı oldun?" Akaashi'nin sesini duydu.
"Anlamadım?"
"Yola çıktığımızdan beri konuşmadın da endişelendim sanırım."

O kadar dalarsan olacağı bu.

"Şey ben, birinin fotoğrafları olayını düşünüyordum."
Bokuto basitçe geçiştirince Akaashi kafasını salladı.

Şu iki günde fotoğrafçılıktan şairliye terfi eden Bokuto hayranca Akaashi'yi izliyordu.

Stüdyonun önüne geldiklerinde ister istemez derin bir nefes verdi Bokuto.

"Saudade Stüdyo mu?Ne anlama geliyor?"

"Belki bir gün anlatırım."

Camlı kapıyı açıktan sonra kapının arkasında ki düğmelere uzandı.
Stüdyonun içi aydınlandığında Akaashi içeri girdi.

Stüdyo gayet düzenliydi aslında. Duvarlar açık maviye boyanmıştı. Duvarlara fotoğraflar ve yağlı boya tablolar asılmıştı.
Oturmak için yapılan beyaz koltukları ve karşıda da basit bir çalışma masası vardı.
Bu stüdyoda sanırım en dağınık yer çalışma masasının üstüydü.
Kağıtlar üst üste konulmuş ve düşecek gibi duruyorlardı.
Bokuto oturması için koltuğu işaret etti.

Sonra da çalışma masasının arkasındaki dolaptan birkaç dosya çıkardı.

"Tek başına mı çalışıyorsun?"

"Hayır. Bir de Kuroo-san var. Bana oldukça yardım ediyor."

"Galeride ki Kuroo."
Anladığını belirtip kafasını salladı.

Bokuto dosyaları masaya koydu. Akaashi onları eline aldığında alışkan olduğu sıradan bir şey yaptı. Kollarını sıvadı.

Bokuto daha önce Akaashi'nin gözlerindeki karanlığı ve yabancılığı , hareketlerinde ki umutsuzluğu fark etmişti.

Resimlerin de ki acıyı da.
Fakat şu an Akaashi'ye yüklediği mükemmeliyet kavramı hakkında düşünüyordu.

Bokuto Kuotarou, Akaashi Keiji'nin bileklerinde ki sargıları fark etti.

Çektiği fotoğraflara bakıyordu Keiji.
Gözlerini fotoğraftan çekmeden konuştu.

"Sefilce değil mi?" Dudakları kıvrıldı. "Hiç havalı değiller."

Onunla oyun mu oynuyordu?

Mükemmeliyet bu muydu?

"Oradan nasıl görünüyor bilmem ama, buradan bir anlam ifade etmiyor."

Bokuto kıpırdamadan Akaashi'ye baktı.
Sonra arkasında ki masaya yaslandı.
"İnsanların iradeleri vardır. Bir şeylerle yüzleşmek için. Ve buna karşın kusurları da. Onları kabullenip onlarla yaşayabilmek gibi şeylere karşıda irade göstermeli insan. Kusurlarına karşı irade göstermek insanlık ve başarıdır." Ellerini boynunun arkasında birleştirip gülümsedi.

"Şey ama bu biraz uzun ve karışık olduğundan insanlar kısaca buna mükemmeliyet derler."

Eğer, Keiji hayatın ne kadar boş olduğu hakkında düşünüyorsa ona yanıldığını söyleyemezdi.

Fakat, güzelliğinden bahsedebilirdi.

Fotoğraf çekmeye başladığı ilk zamanlarda, insanların oldukça kör olduklarını düşünmüştü.

Etrafta ki küçük şeyleri bırakın, büyük olaylarda ki güzellikleri bile göremiyorlardı.

Sadece basit işler için, basit savaşları vardı.

Bokuto, fotoğraf çekmeye başladığında işte tam da bunu fark etmişti.
İnsanların boşluğu fakat dünyanın harikalığını.

O kadar ki, Dünya'nın 7 harikasından birinin eksilmesi dünyaya bir şey kaybettirmezdi.

Dünyadaki ölümsüz olması gereken onlarca güzellik vardı.

Ve bu güzellik basit gün batımlarını ya da hoş kızları kapsamıyordu.

Daha gerçekçi şeyleri. Elini uzattığınız da gökyüzüne değen parmaklarını, tenini ıslatan tuzlu suyu.
Yakan ateşi.
Gerçeklik, aslında sıradanlığı ile de yeterince güzeldi.

Kusurlu ve basit olması onu mükemmel yapıyordu.

Akaashi anladı. Başka biri olsa onu bir aptal yerine koyacağını biliyordu.

Gülümserken artık Bokuto'ya yabancı gibi hissetmedi.

"Sen eğlenceli birisin."

"Şey... sağol." Omuz silkip Akaashi'nin yanına oturdu.

Bu konunun kapanması için Akaashi en çok renklerin ortaya çıktığı iki fotoğraf seçip gösterdi.

"Bunları ödünç alabilir miyim?"

"Elbette!" Gözlerini resimlere sonra da Akaashi'nin parmaklarına dikti.

Onun resimleri arasında dolanan parmaklarına bakıyordu. Bazen onları çenesine sürtüyor , kafasını kaşıyordu.

Akaashi elini indirilen Bokuto kolunu tuttu.
Şaşkınca ona baktı.
Bokuto yutkundu.

"Aslında ben, bir bakıma,burada kalmanı umuyorum."

Bokuto elini Akaashi'nin elinin üstüne koydu.
Kalbim birazdan patlayacak.

"Eğer yeterince sinirli değilse daha buradayım."
Keiji'nin şaşkın yüz ifadesi yumuşadığın da kalbinin rahatladığını hissetti.

"Bu beni mutlu eder."
İkisi de gülümsediler.

Bokuto, artık emindi. Keiji'den gerçekten hoşlanıyordu.

Ve eğer bu iki tarafında hissettiği bir duygu ise, bu onu daha çok mutlu ederdi.
×××

Havalı sözler, havalı betimlemeler hep Bokuto'nun bölümlerine denk geliyor.
Oysa Akaashi....

Toscka •Bokuaka•Where stories live. Discover now