Dizlerimizin üzerine çöktüğümüzde fısıldayarak devam etti. "Sen ne yaptın Nefes? Sen kimi kime bırakıp gittin? Ben onu ayakta tutacağım diye uğraşıp acımı yaşayamaz iken sen ne yaptın Nefes!" Ellerini yanaklarıma yerleştirip geri çekildiğinde kızarmış gözlerinin ortasında dalgalanmaya devam eden maviliklerine baktım dolan gözlerim izin verdiğince.

"Aklıma gelen ihtimali değerlendirmediğim bu bir yıl boyunca sen ne yaptın Nefes? Ne yaptın o herifle? Nelere... Nelere katlandın!" Dudaklarım yavaşça birbirinden kopup minik bir hava boşluğu oluşturdu. Gözlerim olduğundan bir tık daha açıldığında kalbimde hissettiğim garip duygunun tarifini aradım. Bunu annemizin özel yemek tariflerini yazdığımız defterimiz gibi aradım ama bulamadım. 

Mert, Serkan'ın oynadığı oyunu tahmin etmiş miydi?

Ama nasıl?.. Ama neden?..

Alnını alnıma yasladığında vicdan azabında pişerek yükselen nefesinin sıcaklığını hissettim habersizce akıp giden yaşlarımın kurumaya yüz tutmuş yerlerinde. Kafamın iki yanında olan ellerinden tutun, az bir mesafe bulunan bedeninde ki tüm yangını kemiklerime kadar hissettim. Hissettim. Hissettim ama... nasıl söndürürdüm?

"Özür dilerim." diye mırıldandı. Kelimelerinin ucunu biraz daha sivriltip devam etti sessiz ölüm fermanımı yazmaya. "Özür dilerim. Aklıma gelmişti. Bunu yapabileceğini tahmin etmiştim. Yemin ederim..." Alnını bir miktar geri çekip sessizce ağlayan gözlerime baktı. Evet, artık sadece gözlerim ağlıyordu. Çok değil ya en fazla birkaç damla. Ama onun yüzünden yine ağlıyor muydum? Evet. Hesap sorulması gereken gözyaşlarım artıyordu. Mert'in nasıl ağladığına takıldı gözlerim. Sonra diğer herkesin ağladığı anlar geldi gözlerime. 

Hesabı sorulması gereken çok fazla gözyaşı vardı. 

"Yemin ederim aradım. Seni aradım. Serkan'ı birçok kez araştırdım. Üzerine kayıtlı olan adresleri teker teker kontrol ettim ölümünü kabullenemeyip omuzlarımda taşırken. Kaç ay aradım taradım bilmiyorum. Sonra baktım ki Can'ı ayakta tutmaya çalışırken kendimi de alıştırmışım bu duruma. 3 ay. 3 ay öncesinde yeniden, tüm umutsuzluğuma rağmen yeniden seni aramaya başlamışken bugün burada olman..." Derin bir nefes aldı ve gözlerim dışında konuşmayan bedenimi kendine doğru çekip sıkıca sarıldı. "İmkansız." diye noktaladı daha sonra konuşmasını. Kalbinin göğüs kafesinde ki çırpıntısı kulağımda yankılanırken Mert'in peşimde olduğunu öğrenmek bende ne hissettirmişti?

Mutluluk? Bulamadığı için öfke? Minnet? Pes edip ara verdiği için sinir? 

Biri... En azından biri yaşıyor olduğum ihtimaline sıkı sıkı tutunmuştu. Ancak paçalarına sarılıp ayakta kalması için her an yanında olduğu kişinin duygularına, inancına kapılıp kendi inancına dönmeyi başaramadan sürüklenmişti şu ana.

Öğrendiklerimden dizlerim tir tir titrerken ayaklarımın üzerinde olmadığım için şükrettim. Her an bir köşeye bayılacak kadar çekilen enerjime minik bir baş dönmesi eklenince Mert'in ceketini sıkıcı tuttum ve alnımı göğsüne yaslayıp bekledim. Ağırlığı altında ezildiğim hayatın bu kısmında başka sürpriz var mıydı? Var mıydı tanrım? Varsa olanı kaldırabilir miydim? Kaldıramayacağım yükü vermezsin değil mi?

Saçlarımı lise yıllarında ki nefretine ters oranla şefkatle okşadı. Mert, şu an sevdiği bir insana değil annesine sarılıyor gibiydi. Bir erkek çocuğunun annesini kollarının arasına çekip nasıl sevdiğini defalarca görmüştüm Yağız sayesinde. Annesine öyle güzel öyle sıkı sarılırdı ki bazen kıskanırdım bir anne olamadığım için. Ancak şu an kıskandığım hissi yaşıyordum. Duygu yoğunluğu o kadar fazlaydı ki... Annesi kollarının arasından bir anda koparıldığı için o bu duyguyu biliyor muydu? Beni fark etmeden nasıl bir duruma soktuğunu? Hiç sanmıyorum.

İntikam Değişimi (TAMAMLANDI.)Where stories live. Discover now