8🗝'Şeytan Prens'

Beginne am Anfang
                                    

"Bu kız..." dedi kız kızgın bir sesle.

"Kaybol." dedi Damien hiçbir ekstra cümleye gerek duymadan.

"Ne?" Kızın yüzünü göremesem de sesi yaşadığı şoku birebir yansıtıyordu.

"Sana kaybol dedim." dedi Damien sesini daha da sertleştirerek. "Ve giderken şu etrafa saçtığın kıyafetlerini de topla."

Kız bir hayret nidası çıkarsa da aceleci adım seslerinden Damien'ı dinlediği belli oluyordu. Bunda Damien'ın sadece sesiyle insanları parçalara ayıracağını hissettirmesi de etkili olabilirdi. Kesinlikle etkiliydi. Hatta birinci etken buydu.

Bir kaç saniye sonra sesler kesildi ve alt kapının açılıp kapanma sesi kulaklarıma doldu. Damien ilerleyip beni şaşırtacak bir yumuşaklıkla yatağa bıraktı ama üzerimden bir santim bile geri gitmedi. "Şuna bir bakalım." der demez az önceki yumuşak tavrını yerle bir edip ceketimi üzerimden hızla çıkardı. Hissettiğim acıyla dişlerimi dudağıma geçirirken o beni tekrar şoka uğratarak üzerimdeki bluzun omzunu hızla çekip yırttı.

Şok içinde bedenimdeki gücü toplayıp onu itmeyi denedim ama yerinden milim kıpırdamadı. Parmakları omzumun açık ve yaralı yüzeyinde gezinirken acıyla bir çığlık attım. Acı beni biraz ayıltır gibi olduğunda onun kısılan ve şaşkın olduğunu düşündüğüm bakışlarıyla karşılaştım. "Nasıl bir meleksin sen böyle?" Ellerim yine göğsüne yerleşti ve güçsüz bir şekilde onu tekrar itmeyi denedim.

Gözlerimdeki gözleri yine aklarına varana kadar siyaha büründü. Göz bebekleri ise kızıla... Sonra o kızıllık siyahların üzerine dağıldı ve, "Karşı koyma!" dedi beni tepeden tırnağa ürperterek.

Ellerim o an iki yanıma düştü. Yine de dudaklarım, "Lütfen dokunma!" diye karşı koydu. Aslında bu daha çok bir yalvarıştı.

Dudakları yine yukarı kıvrıldı ve, "Dokunmadan sana nasıl yardım edeceğim?" diye sordu.

"E-etme!"

"Üzgünüm melekcik. Kapımda konaklayan meleğin nasıl bir güçte olduğunu bilmiyorsun sen."

"Ondan korkuyor musun?" diye şaşkınlıkla sorduğumda bir kaç saniye çatık kaşlarla yüzüme baktı, sonra yine güldü. İşte bu tam şeytanlara has bir gülüştü. Boğuk, içine işleyen ve ürpertici...

"Ben Lucifer'la savaştım melek. Uriel korkacaklarım listesinde değil. Aslında öyle bir liste bile yok. Sadece ileride yüksek ihtimalle işime yarayacak bir anlaşma teklif etti ve ben de kabul ettim. O yüzden ölmemen gerekiyor." Yine ciddileşirken "Şimdi..." dedi ve başını yine yaralı omzuma doğru çevirdi. "Sus da anlaşmanın payıma düşen kısmını gerçekleştireyim."

Omzumda soğuk bir metal hissettim o an ve başımı o tarafa çevirdim. Damien elinde o gün gördüğüm kılıca tıpa tıp benzeyen bir hançer tutuyordu ve o hançerin keskin yüzeyi kararmaya yüz tutmuş omzuma dokunuyordu. Kaçmak istesem de yerimden kımıldayamadım.

"Hayır!" diye bağırdım. "Lütfen yapma!"

Göz ucuyla bana baktı ve saniye düşünmeden bıçağı tenime sapladı. Bu kez çığlığım odayı tamamen doldurdu. Damien elini yaranın üzerine bastırdı ve bir yakıcı sesinlik acıyı büyük oranda azalttı. Kesik bir nefes alırken gözlerim tamamen kapandı. Hızlanan kalbim yavaş yavaş hızını kaybetti. Öyle ki o hızlı ritmin normalin altına doğru yol aldığını hissediyordum. Kollarımdaki sert baskıya vücudumun sarsılması eşlik etti.

"Lanet olsun!" diye şeytanın bağırdığını duydum o an. "Bu nasıl yeterli olmaz. Hey! Bana bak!"

Gözlerim açılmamak için direnirken Damien bir küfür savurdu. Ardından hızla bedenim havalandı. Bir kaç saniye sonra ise tekrar sert bir yüzeye yaslandı. "Bana bak!" diye bağırdı yine. "HEMEN BANA BAK! KENDİNE GELMEN GEREKİYOR."

ANAHTARWo Geschichten leben. Entdecke jetzt