İç sesi kabardı kabardı kabardı... Derin nefes aldı.
Selen "Tamam " diyerek koridora ilerledi. Odaya girdiklerinde Johan televizyonun karşısındaki tekli koltuğu seçti ve oturdu. Selen hemen yan tarafındaki sallanan sandalyeye geçip televizyon kumandasına bastı. Derin sessizliği müzik kanalı doldurdu.

Televizyonda çıkan klipte Zerrin Özer
"Yazdığın son mektup şuan elimde
Okuyup ağlıyorum her kelime de
Meğer ki yalanmış aşkın sevgin de
Mutlu ol diyorsun sensiz olur mu?" Hem söylüyor hemde ağlıyordu.

Johan'ın televizyona hiç görmemiş gibi bakmasının sebebini çözmeye çalışan Selen
"Güzel şarkı" diyerek konuşmayı başlatma işini üstlenmiş oldu.

Johan ciddiyetle kafasını yan tarafa çevirerek birbirine bağlayıp göğsüne kavuşturdugu ellerini çözdü. Kızın gözlerinin içine tüm dikkati ile bakarak "Evet. Ben de sözleri anlamaya çalışıyordum" dedi.

Selen çocugun bakışları karşısında eridi, külahtaki dondurmanın parmaklara akması, aktığı yere yapışması gibi koltuğa kaykılarak yapıştı ve ekrana kitlenerek "Eyvah! İlk defa he demedi" diye düşündü ve daha sonrasında,
anla anla iyi edersin der gibi kafasını usulca salladı.
Ekrandan gözünü ayırıp, çocuğa tekrar bakma cesaretini bulamamıştı kendinde.

Johan " Seleeeeeen?" dediğinde, Selen kafasını yasladığı yerden kaldırmadan hafifçe döndü, kendini usul usul salladı. "Efendim?" Kız suçunu itiraf etme aşamasındaki çocuk gibiydi.

" Burak kim? "
Ahhh şimdi hapların renklisini yuttun diyen iç sesini bastırdı. Sallanan sandalyeyi durdurup dikleşti "Burak" dedi.
Amacı zaman kazanıp durumu nasıl uygun bir dille anlatacağını planlamaktı. "Şey Burak"
"Evet Selen Burak?"
Selen biraz kıpranarak
"Bana evet demesen, konsantre olamıyorum." dediğinde çocuğun dudakları gerildi ama gülmedi.

Selen bulduğu yüz ile
"O zaman ben sana bir kahve yapayım, koyu sohpetimize eşlik eder," diyerek ayağa fırladı. Eteğini aşağı doğru çekiştirerek birkaç adım ilerledi.
Johan arkasından "He Selen, iyi olur" diye fısıldadığında Selen mutfaktaydı.

Annesi masayı toparlamış buzdolabına yerleştiriyordu.
Selen annesinin yanına yaklaşıp "Kahve içer misin anne" diye fısıldayarak sordu.
Kadın kızının neden kısık sesle konuştuğuna anlam veremedi. "Kızım içerim de neden fısıldıyoruz onu anlayamadım " dediğinde Selen şaşkın bakışlarını annesine çevirdi.

"Johan Burak'ı soruyor anne."

Kadın eğildigi yerden kalkarak buzdolabının kapısını kapattı. Kızının yanına yaklaştı ve
" Kahvem sade olsun" diyerek köşe koltuğuna oturdu.

Bu ne demekti şimdi böyle kendi pisliğini temizle tavrı mıydı? Ama benim bir pisliğim yok ki ben onu hiç sevmedim diye düşündü Selen.

Burak; Selen lise son sınıfa giderken aşık olmuştu ona, evet iyi insandı, evet konuşuyorlardı. Ama onlar hiç sevgili olmamıştı, Burak onu uzaktan sevmeyi göze almıştı. Aşkına karşılık bulamadığından, zor olsada Selen'i arkadaşı olarak bile yanında görmek yeterli geliyordu, mesajlaşmak telefonda konuşmak, Burak için mutluluk sebebiydi. Selen çocuğun hislerini bilmesine rağmen umursamaz bir şımarık gibi davranması bugün Johan'a açıklama yapma gereği duymasına neden olmuştu.

Kahvelerin köpüğünü iki fincana pay ettikten sonra kendine köpüksüz yapmak için biraz daha kaynattı, çayın şekersizi, kahvenin köpüksüzü, aşkında imkansızını seviyordu Selen.

Annesinin bardağını uzatırken " Sen gelmiyor musun odaya?" diye sordu.
Annesi kitabını eline aldı kızının gözlerine baktı.
" Biraz okuyup, yan komşuya geçerim. Söz verdim dün Suna teyzene"

CEVİZ AĞACI  (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin