13. Bölüm

430 45 5
                                    

MİR-GEN

Hava o kadar sıcaktı ki hala bahar mevsiminde olduklarına inanmak zordu. Sanki bu topraklarda sadece sıcak ve soğuk hüküm sürüyordu. Kurt işlemeli kemerine sıkıştırdığı mendili çıkartıp yüzündeki teri sildi. Geldiğinden beri de başka bir şey yapmamıştı.

Kurtlar aşırı sıcağı sevmez. Diye düşündü Mir-gen... Ve burası fazla sıcaktı. Tilki ve Çakal halkının bu kadar esmer ve uyuşuk olmasına şaşmamak lazımdı.

Kumlar Ülkesinin doğusunda yaşayan Tilkiler'in başkenti Taş Orman'ın içinde yükseliyordu. Burası dört bir yandan yükselen sıradağlardan oluşmuştu. Binlerce yıldır faal olmayan volkanlar da vardı. Genç bey daha önce bu topraklara gelmişti ama kış dönümünde idi ve sadece Yamaç Liman'da bulunup, Balık Şehrini gezme imkanı bulmuştu. Yaşça o zaman çok küçüktü ve yanında Bagatur ile kuzeni Ilduz vardı. Oltu Vadisi baş tüccarının Kara Pençe isimli gemisiyle olağan bir ziyaret gerçekleştirmişlerdi. O zamanlar Kara Kurtlar ile ilişkileri daha sıcaktı, şimdiki gibi buz tutmuş ve her an kopacak bir fırtına gibi değildi.

Mir-gen dağların nemi hapsetmesi yüzünden zor anlar yaşasa da buranın mimarisini incelemekten kendini alıkoyamadı. Daha önce görüp duyduğu hiçbir yere benzemiyordu; dağların içlerine oyulmuş evler ve binalar her yanda kabartma tablolar gibi kendini gösteriyordu. Taş Kale ise ayrı bir mimari harikaydı. Tilkiler, Taş Ormanın tam ortasındaki küçük dağı oymuş, yontmuş ve muazzam bir hale getirmişlerdi; dağ altındaki bir yeraltı şehrini anımsatıyordu; tam ortasında bir gölet vardı, yeraltı suları ile doluyordu ve içme suyu olarak kullandıkları kısıtlı kaynakların sadece biriydi. Bu coğrafyada en büyük su kaynağı Cennet Bahçesi denilen Vahalar Bölgesinde yer alan büyük göl ve sayısız küçük vahalardı.

Kalenin içi dışarıdan daha serindi, Mir-gen bunun için minnettardı. Vücudu yapış yapış olmuş, ter içinde kalmış bir halde insanlarla görüşmeyi istemiyordu. Sıcak ve ter, onu gergin yapmıştı. Onları karşılayan hizmetkarlar da bunu fark etmiş olacak ki dinlenmeleri ve serin bir banyo yapmaları için amcası ile kendisine oda tahsis etmişlerdi. Birkaç saat sonra görüşme için hazırlardı.

"Reis Selm hala makul biri mi?" diye sordu, Mir-gen. Amcası ile yaptığı eski sohbetlerde hatırladığı kadarıyla Selm, oldukça babacan, yumuşak başlı ve becerikli bir liderdi.

Uz-ay Bey başını iki yana salladı. "Artık başlarında Reis Selm yok. Birkaç sene önce vazifesinden azlini istedi, yaşlılık gerekçesiyle. Adam 80 yaşındaydı ve beli bükülmüştü. Şimdiki reisleri Miskavayh."

"O nasıl biri?"

"Makul değil, eğer sorduğun buysa. Selm'in tam zıttı bir adam ama dürüst ve her şeyden kar elde etmeye bakar."

"Desene bu ticari anlaşma bize pahalıya patlayacak."

Amcası gülümsedi. "Çakalların merhametine kalmaktan kat ve kat daha iyidir."

Orası öyleydi. Çakalların ne kadar açgözlü oldukları ve ağır şartlar öne sürdüklerini bilmeyen yoktu. Onlara 'ölü yiyici' derlerdi. İnsanların en sıkıntılı en zor hallerinden faydalanırlardı; cesetlerden bile kar sağlayabilecekleri konuşulurdu. En azından yaşayan cesetlerden. Babası bir gün şakayla karışık, "Onların ilahı altındır. O yüzden altına aşıktırlar." demişti.

"Konuşma süresince araya girme, sevgili yeğenim ve her şeyi bana bırak. Burada gözlem ve tecrübe için bulunuyorsun. Baykuşlar ile olan ticari anlaşmayı yıllardır senin yürüttüğünü biliyorum ama Rigistan tüccarları, Baykuşlara benzemez."

Yir-Sup Efsanesi 'Kurtların Savaşı'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin