Grakinos, Şah Mira'nın malikânesinin bulunduğu hisara yaklaştı. Şah ağabeyi de onu hemen merdivenlerde bekliyordu. Uzun ince yapısı ile güçlü ve ihtişamlı görünüyordu. Yüzündeki hafif sakalları onu olduğundan daha olgun gösteriyordu ki ona yakıştığını söyleyebilirdi. Saçları uzundu ama kendisinden daha açık bir tondu. Zaman zaman kendisini bizzat karşılardı ama bu nezaketin kalpten mi geldiğini yoksa onun üzerindeki üstün konumu hatırlatmak için mi olduğundan hiçbir zaman emin olamazdı. Öyle ya da böyle ikisi de aynı kanı taşıyordu ve birbirlerini hayal kırıklığına uğratmamaları ve destek olmaları gerekirdi. Ağabeyi her zaman aynı fikirde olmasa da Grakinos, bu kısmı başarıyla yerine getirdiğine inanıyordu.

"Sarayıma hoş geldin kardeşim." Dedi, keyifli bir kahkaha atan Mira.

"Seni görmek güzel Şah ağabeyim." Diyerek yanıtladı, Grakinos ve ağabeyine sarıldı.

"Aylardır açık denizlerde devriye geziyorsun. Lakin bu pek bir işe yaramamış gibi Grakinos." dedi, sitemkar bir tonda. "Gel hadi, biralarımız eşliğinde seninle konuşacaklarım var." İkisi de tek kelime etmeden merdivenlerden yukarı çıktı ve Şah'ın çalışma odasına girdi.

"Hala aynısın ağabey. Çocukluğumuzda da böyleydin, ben daha olan biteni anlatmadan bana kızardın." Dedi Grakinos, tavrı ciddiydi.

Ağabeyi az önceki keyifli ve sıcak ağabey maskesini üzerinden atıp Şah Mira maskesini giydi. "Ne anlatacaksın bana? Şu an hanedanlığımızın vazifelerini konuşacağız. Kardeşim olarak değil, donanmamın kaptanı olarak konuş."

"Korsanları duymuş olmalısın?"

"Evet. Bu sabah tüccarlardan bir sözcü geldi ve tüm tacirler adına benimle konuştu. Korsanlar, benim denizlerimde yol kesip, tacirlerden geçiş ücreti alıyormuş. Bazen de değerli mal satanları yağmalıyor, hatta öldürüyorlarmış. Dolaştığın sularda bunu hiç mi fark etmedin Kaptan Grakinos?"

Ağabeyi sükunetini koruyordu ama ses tonunun ardında patlamaya hazır Şah'ı duyabiliyordu.

"Ufak bir korsan gemisiyle karşılaştım ve onları yakaladım. Türlü işkencelerden sonra da öldürüp, denize attım. Korsanların bu denli cesaretinin sebebini öğrendim. Karakılıç adında bir korsan lideri meydana çıkmış. Gri Kurtlar'ın diyarının tam kuzeyinde ki bir koyda konaklıyormuş. Halk oraya Ölüler Körfezi diyor. Bu denizdeki bütün korsanları tek bir sancak altına toplamış, sanki yeni kurulan bir hanedanlık gibiler.'' Dedi, Grakinos kaşlarını çatarak, bir anlık öfkeyle bir içişte kadehteki bütün birayı bitirdi.

"Demek tek bir sancak altında ve benim denizlerimde öyle mi? Üstelik tacirlerime zulüm ediyor. Yaz geliyor Grakinos, ticaret sezonu hiç olmadığı kadar canlı. Bu korsanların sancağını indirmemiz lazım. Derhal yanına yeteri kadar gemi al, dediğin koya git ve tek bir korsanı bile öldürmeden dönme."

"Emrinizi yerine getireceğim Şah'ım, yarın ilk ışıklarla birlikte benim evim olan mavi deryalara açılacağım ve o koydaki suları kızıla boyayacağım. İzninizle biraz dinlenmek isterim."

"Misafirhanelerimde dinlenebilirsin, umarım o sular kardeşimin kanıyla boyanmaz." Dedi Şah Mira, odadan çıkan kardeşinin ardından.

Temenni mi yoksa korku mu? Diye düşündü, Grakinos. Ağabeyine karşı duygu ve düşünceleri biraz dengesizdi, kabul etmeliydi. Lakin Mira'nın davranışları da en az kendisi kadar dengesiz olabiliyordu.

Grakinos, geceyi sarayın misafirhanesinde geçirdi ama kendisini bir türlü uyku tutmamıştı. Üstün Saray'ın devasa terasına çıktı ve ay ışığından meydana gelen mehtaba doğru derin düşüncelere daldı. Üstün Saray, olağanüstü bir manzaraya ve yapıya sahip bir yerdi, Taç Ada'nın en yüksek yerleşim yeriydi. Adada ki evler ve diğer yapılar, bu mimarinin alçağında kalıyordu. Üstelik sarayın bakış açısı bütün adaya hâkimdi. Hanedanlığın Bilgi İnsanlar'ı yine eşsiz yeteneklerini, sarayın mimarisinde göstermişti. Denizin dinlendirici sesini ve tuzlu kokusu buradan bile duyabiliyordu. Esen rüzgarın cildini okşayışı kendinden geçmesi için yeterliydi. Herhangi bir kadından daha iyi hissettiriyordu. Gözlerini kapattı, kokuyu içine çekti ve belki birazdan uykusunun gelebileceği temennisi ile gecenin kollarına kendini kaptırdı.

"Mavi suları mı özledin, kaptan?" dedi bir kadın sesi; naif ve hoş bir sesi vardı. Grakinos için bu ses, deniz sesinden sonraki en güzel sesti ve her duyduğunda kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Bu Şah'ın baş danışmanı Keykus'un kızı Lonyas'dı. Lonyas bir fısıltı insanıydı, söylentiler ve bilgi her fısıltı insanında olduğu gibi onun en büyük gücüydü.

"Saray'a döndüğümü duydun demek. Şaşırmadım, sizin kulaklarınız her yerde hanımefendi." Dedi Grakinos, tebessümlü haliyle.

Büyük yeşil yılan gözleri ve pürüzsüz esmer teni hala hatırladığı gibiydi. Bu kadının hiçbir yerinde tek bir leke dahi yoktu. En azından öyle hatırlıyordu, yakın zamanda hafızasını tazelemek isterdi. Lonyas dilini yalayınca o harika çatal dili ortaya çıktı ve o an Grakinos kadını öpmek istedi.

Şahmeran aşkıyla, kadın hala güzel!

"Gözünü dalgalı denizlerden alamıyorsun, sallanmayan bir yatak uykunu mu kaçırdı? Şah bilseydi sana büyük bir beşik yaptırırdı."

Kaptan güldü. İğneli sözlerini bile özlemişti. "Gemimden ayrı düştüğüm vakitlerde de sallanan yataklarım oldu. Kadınlar gerçekten sallamayı iyi biliyor, istersen beni sallayabilirsin. Bu güzelliğe asla hayır demem, Lonyas." dedi, Grakinos.

Lonyas onaylamayan bir ifadeyle başını salladı. "Sen, gemin ve kadınlar. Yılların ve gençliğin bu şekilde gelip geçecek kaptan. Artık evlenme vaktin geldi, 35 yaş bunun için yeterli."

"Ben kılıcımla evliyim Lonyas. Yurdum denizler, evim gemim ve çocuklarımsa emrimdeki adamlarım. Bu yeterli."

" Yaşlandığın vakit bunların hepsi seni terk edecek. Titreyen ellerin kılcını saramayacak, açık denizlerde seyretmek için gücün kalmayacak ve o kara gemin bir limana bağlı kalacak." Neredeyse bir kehanet gibiydi.

"Ah Lonyas. Sözlerin bütün keyfimi kaçırdı, bırak da manzaranın tadına varayım."

Lonyas, ağır adımlarla Grakinos'un yanına geldi ve elini tutarak dudağına bir öpücük kondurdu. "Sözlerimin devamı senin hayatta kalmanı sağlayacak kaptan." Dedi.

Genç kaptan dolgun dudağını ısırarak kadına baktı ve kokusunu içine çekti." Öyleyse anlat bana, güzel kadın." dedi, neredeyse fısıltılı bir sesle.

Lonyas belli belirsiz tebessüm etti. "Diğer fısıltı insanlarla konuştum. Duyduğuma göre 200'e yakın korsan gemisi varmış, kaç savaşçı var henüz bir bilgi alamadık. Koya varmak için pusulanı iyi kullan, tam yol doğuya gideceksin. Güneşin doğduğu vakitte uyanık ol ve onun tam altına doğru yelken aç. Aradığını orada bulacaksın kaptan. Bir de sakın ölme, ölmeden geldiğin gece yatağını ben sallayacağım."

" Öyle mi? Artık beni Şahmeran bile durduramaz." Diyerek kahkaha attı.

"Umarım Grakinos. Şimdi gitmeliyim hoşça kal." Dedi, Lonyas ve terastan ayrılarak gözden kayboldu ve ardında ona özlemle bakan Grakinos'u bıraktı.

Grakinos ile Lonyas, birbirlerini ilk gördükleri günden beri âşıklardı. Lakin Grakinos'un mevkisi ve görevleri bu aşkı evliliğe çevirmeye engeldi. Lonyas'ın babası Grakinos'u hiç sevmezdi ve kızını genç, makam sahibi bir danışmanla evlendirmek istiyordu. Bir askerleyse asla! Keykus, Şah Mira gibi bir damat isterdi, ömrünün çoğunu denizde harcayan ve askeri rütbenin üstüne çıkamayacak bir savaşçı değil!

Nihayetinde gün doğmuştu. Grakinos gece uyumadığı için, daha kuşlar bile ayaklanmadan soluğu limanda aldı. Çiftkılıç adındaki bu askeri limanda, hemen hazırlıklara başlamıştı. Emriyle tam 100 savaş gemisi hazır bir şekilde yola çıkmayı bekliyordu. Ağzını öfkeyle açmış kobra simgeli yelkenler, çok uzaklardan fark edilebilecek şekilde gerilmişti.

"Rüzgâr bizimle!" diyerek heyecanla bağırdı Grakinos. "Bekle bizi ölüm, deniz avcıları yola çıktı. Av başlasın!" Diyerek sözlerini bitirdi. Onun sözlerini işiten bütün denizciler coşkuyla bağrıştı ve kılıçlarını kalkanlarına vurdu. Grakinos'un emriyle doğuya doğru yola çıktılar.

Yir-Sup Efsanesi 'Kurtların Savaşı'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin