i

12.2K 412 423
                                    

Genç adamın huzurla kapanmış gözleri, saçlarındaki elin yumuşak dokunuşlarıyla aralandı. Her şey bulanık gibiydi, ama hissedebiliyordu. Kaşları bir an hayretle kalktı, bir kıkırtı duydu. "Hey.." dedi nazik bir ses. "Seni rahatsız mı ettim?" Sonra kendi sesini duydu. "Hayır." diye mırıldandı sersemce. "Bakışlarını görüyor musun?" Kız, başını kaldırıp etrafına kısa bir bakış attı, kıvırcık saçlarından bir tutam çocuğun burnuna değerek tebessüm etmesine sebep oldu. "Rahatsız edici." diye homurdandı kız.

"Boş versene," diye mırıldandı bir kez daha. "Onlar kimin umrunda?" Kız yine kıkırdadı. "Seni sersem." Bir kez daha tebessüm ettiğini hissetti.

***

Draco aniden gözlerini açtığında yatakhanede derin bir sessizlik vardı, dirseklerinin üstünde doğrulurken gözleri saate kaydı. Sabahın 5'inde henüz herkes uyuyor olmalıydı. Anlamsız bir homurtu çıkararak başını tekrar yastığa bıraktı.

Uyuması için geriye kalan 2 saatini değerlendirmek istiyordu, gününü boşu boşuna harcayacak kadar vakti yoktu ve odaklanması gerekiyordu. Oysa genelde uykusuzdu ve düzgün bile düşünemezken büyü yapmaya çalışması hiçbir işe yaramıyordu. Sıkıştığı kapan daraldıkça uyuyamıyor, uyuyamadıkça daha da sıkışıyordu.

Lanet bir döngüye girdiğinin farkındaydı.

Gözlerini tekrar kapattı, ama bu hiçbir işe yaramadı. Kafasını başka bir şeylere vermeye çalıştı, önceki yıllara, evdeki günlere, saçma rüyasına. Kendisini dışarıdan izliyor gibi hissettiği saçma rüyasına, ilk defa bu tür bir rüya görüyordu. Rüyalarında kim olduğunun bilincinde olurdu, kontrollü olduğunu bilirdi, oysa bu kez sadece durup izlemişti, kendisini ve bulanık diğer silüetleri.

Sessizce yatağından kalktı, üstünü değiştirip ortak salona inerken kimseyi uyandırmamaya dikkat etti. Sorulacak sorulara ya da saçma sapan bakışlara tahammül sınırı giderek azalıyordu. Sıkıntıyla derin bir nefes aldı.

*

Gryffindor yatakhanesindeyse çok farklı bir atmosfer vardı, Hermione saçlarını toplamaya çalışırken yatağında bağdaş kurmuş Ginevra'nın bezgin bakışlarının hedefiydi. Siyah tokalardan birini daha kenardan fırlayan saçlarına geçirerek nefesini üfledi. "Anlaşılan asla o düz saçlı güzel mahlukatlardan olamayacağım." Ginny'nin bıkkın bakışları sadece bakış olmaktan çıkarak hareket halini aldı, kızıl kız elini alnına vurdu. "Kendine acımayı bırak, Hermione." diye dramatikleşerek kalktı. "Aşağı inmeyi düşünüyor muyuz?"

Hermione komodine bıraktığı kitapları asasıyla çantasına yerleştirirken "Hıhm.." diye mırıldandı. Süreci hızlandırmanın yine kendisine kaldığını fark eden Ginny, Hermione'nin bavulun üstüne bıraktığı beresini kızın kafasına geçirdi; atkısını da boynuna doladı. "Tamam?" dedi sorarcasına. Onayını aldıktan sonra iki kız birlikte Büyük Salon'a indiler, Gryffindor Quidditch takımının oyuncuları en kenarda oturmuşlardı. Ginny aralarından biri olduğundan ve Hermione de maçtan önce Ron ve Harry'yi görmek istediğinden ikisi de oraya yöneldiler.

Ronald o kadar gergindi ki tabağı tamamen tertemizdi ve boştu. Beyaz tenli olmasına rağmen her zamankinden daha solgundu, ama salonda o durumda olan tek kişi Ronald değildi. Özgüvensiz ifadesi suratından okunuyordu, iyi değildi ve iyi olmak için çabalamıyordu. Aksine, Harry izin verse her an kalkıp gidebilecek gibiydi.

Hermione destek verircesine Ron'un omzuna dokunduktan sonra Harry'ye göz attı, takıma kaptanlık yaptığı ilk maç olacaktı ve parlayan yeşil gözleri oyuncuların üstünde tek tek geziniyordu. Hermione onun bakışlarının sadece Ginny'nin üstünde biraz fazla oyalandığını fark edince içten içe güldü. Bunu söylemek yerine öksürdü ve Ron'un dikkatini çekmeye çalıştı. "Hadi ama Ron." dedi nazikçe. "Bir şeyler yemelisin."

never say never | dramioneWhere stories live. Discover now