Final°"Sonsuza Kadar Mutlu Yaşadılar"

En başından başla
                                    

Çatışmanın kesin sonucunu öğrenmeden önce, kulübenin etrafında dolanarak katili bulmayı umuyordum. Ben etrafta kimseyi bulamadığımda ve kapının çarpılma sesi duyulduğunda; tuğladan yapılma kulübenin ardından çıkarak, yerde bulunan iki bedenin de yanından geçmiştim. Tahminim doğruydu, Sinan yaralıyken kadın ölmüştü.

Merdivenleri iniyor, yükselmeye başlayan siren seslerini duydukça da hızlanıyordum. Binanın arka kapısından çıkarak sokak arasına ulaştığımda, ardına kadar açık olan bodrum kapısının karşısında duruyordum. "Sevgi dolu mektuplar ve beni muhtemelen öldürecek sahibi... Ne ilginç bir gün."

Kapıyı arkamdan kapatarak bodruma indim. Etrafta herhangi bir ışık olmadığından ve telefonum da yanımda olmadığından, karanlıkta kalmıştım. 

Zihnimde ölüm korkusuna dair bir belirti yoktu. Aksine bu heyecan, beni sarhoş gibi hissettiriyordu. Oyunun bir parçası olmaktan memnundum.

"Gözlerim karanlığa alışacak ve vücut hatlarını görebileceğim. Ve biliyorsundur ki, hafızam oldukça iyidir." içeriden herhangi bir ses gelmiyordu. İlerlemeye devam ettim. "Kim olduğunu açığa çıkarmak için mükemmel bir zaman." 

"Umarım şu an, kendi kendime konuşmuyorumdur." daha da ileri gideceğim sırada bedenim, bir şeye çarparak beni durdurdu. Gözlerim yavaş yavaş karanlığa alışırken, çarptığım şeyin masa olduğunu anladım. Elim masanın üzerinde gezinirken "Daha önce yapmadığım şey değil tabii ama-" elime gelen ıslaklık hissi beni durdurdu. Ne olduğunu anlamak için kokuya dikkat kesildim. Beynime hükmeden tüm bu adrenalinin ardından bu kokuyu nasıl görmezden geldiğime yine de akıl erdiremiyordum.

"Benzin."

Arkamdan gelen çakmağın sesini duyduğumda, koşarak masadan uzaklaştım. Çakmak düşerken, karanlığı aydınlatmış ve sahibinin topuklu ayakkabılarını göstermişti. Camdan topukluların yanından geçen alevler, ince bir çizgi olarak ahşap kapıyı alevler içinde bırakmıştı. 

Alevlerin aydınlattığı yüze dikkatlice baktım: Su Derman.

Çok geçmeden alevler çizgisel yoluna uyarak, bu sefer de masayı yakmaya başladılar. "Şaşılacak o kadar şeyin arasından, senin gibi bir aptalın nasıl bu kadar organize bir iş yapabildiğine şaşırıyorum." silahlarımızı aynı anda birbirimize doğrulttuk. 

"Aptal rolü yapmak, aptal olmak kadar kolay değil." alaycı ifadelerimiz yüzümüzden henüz silinmemişken, sorulması gereken soruyu sorarak ciddileştim. "Neden?"

"Sana söyledim, Sindirellayım ben." bana doğru bir adım attı, yaptığım uyarı atışı ile onu durdurdum. 

"Bu hiçbir şey ifade etmiyor." yüz ifadem hoşuna gitmiş olmalıydı ki gülümsedi. Ancak saniyeler içinde gülümsemesi, öfkesi ardında kayboldu. İşte geliyor, dedim kendi kendime. Beklediğim açıklama, onun şov dolu dramasıyla geliyor.

"Evimden bir süre uzaklaşmak zorunda kalmıştım ve geri döndüğümde, şu işe bak ki babam evi terk etmiş ve annem de herifin tekiyle evlenmişti." baygın bakışlarımı üzerinden çekmiyordum. Bu onu daha da öfkelendiriyordu, sesini yükseltmeye devam ederek, "Bil bakalım bu herif kim?" dedi. 

Yüz ifademi bozmamak için büyük çaba sarf ediyordum, aynı zamanda etrafımızı çevreleyen alevlerden kurtulmanın yollarını düşünüyordum.

"Annem yeni ailesi ile mutlu mesut geçinirken ona yakın olmak için deliler gibi çabaladım. Bu yüzden Leyla ile karşılaştım. Onu annem rolünü yapması için satın aldım. Tabii, nasıl bir anne olacağına kendisi vermişti." yani, Leyla Hanım Su'yun gerçek annesi değildi. Bu yüzden Esin ve Rana'ya iyi davranırken maaşlı evladına kötü davranmayı tercih ediyordu.

"Annemle arada bir konuşurduk ama beni gizlemeyi tercih ediyordu, orası ayrı. Yine konuştuğumuz bir sırada, kendi üvey kızı hakkında bir şeyler anlattı bana. O kadar korkmuştu ki, kızı benim de ilgimi çekmeye başlamıştı." alevlerden hiçbir kurtuluş yolumun olmadığını fark ederek pes etmiş ve dinlemeye devam etmiştim. "Annem, yağmurdan kaçıp doluya tutuldu. Benden de pek haz etmezdi ama bu kadar korktuğunda, insanlık hali; merak ettim." 

"Ve bir oyun başlattım." bu oyunu, bu heyecanı ve riski özümsemiştim. 

Bodrum kapısından duvarlara sıçrayan alev eşliğinde hiçbir şeyi sorgulamadan diğer bir sorumu yönelttim. "Pamuk Prenses Cinayeti; iki kişilik bir işti, ve ikisi de erkekti." 

"Yukarıdaki kadın, Hayat, bir nevi uzman. İntikam isteğinden ve para sıkıntısından yararlandım. Bu yüzden son günlerde Leyla'ya da parayı ödeyememiş ve evden çok kez atılmıştım. Başka bir soru?" 

Su, ona yaklaşan alevlerden uzaklaşarak dikkatlice beni izliyordu. Onu vurabileceğimden emindi. Tedbiri elden bırakmıyordu. "Eli kesik adam?"

"Hayat ile işleri yolunda gitmeyen birisi. Pamuk Prenses ismi anıldıktan hemen sonra, kafenin yakınlarında eli kesilmiş bir adam. Kafanı meşgul edecek bir piyon." zekasını göstererek kendi üstünlüğünü kabul ettirmeye çalıştığı belliydi. 

Ondan daha zeki olduğumu ya da olmadığımı kanıtlama gibi bir amacım yoktu. Aklımı başımdan almış, ciddi anlamda aklımı başımdan almış, oyununu kazanmak istiyordum.

"Son bir soru daha o halde," ona doğru ilerledim ve gülümseyerek silahını gösterdim.  "Silahının altında neden ismim yazıyor?" Kaşlarını çatarak bana baktı ve bakışlarını silahının altına yönlendirdi. "Ne?"

Benden böyle basit bir hamle beklemiyordu. Bana ve düşünce yapıma olan güveni onu öldürecekti.

Silahım ateşlendi ve Sindirella'nın kafatasından içeriye bir kurşun gönderdi. Yere devrilen ince bedeni ile camdan topukluları kırıldı. Cam parçaları ayağına batarken Sindirella, gözleri açık bir şekilde hayatını kaybetti. "Kazandım"

Dumandan zehirlenip bayılmadan önce alevler ardındaki Rumplestiltkin, son bir kez daha kahkaha attı. Ve böylece, ben de kazanmış olduğum oyunun mutluluğuyla finalime kavuştum.


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Pamuk Prenses Bir KatilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin