3; Me, You, Him

En başından başla
                                    

Kalabalıkta bir yıldız gibi parlıyordu, onu bulmam uzun sürmemişti. El salladım ve adımlarımı hızlandırdım. Ağzı kulaklarındaydı. Sırıttım ve koşarak ona sarıldım. Eminim beni o şekilde ona sarılırken gören herkes hislerimi anlardı.

Jisoo da sarılışıma karşılık verince, istediğim cevabı aldığımı düşündüm. Tam kulağına  seni seviyorum diye fısıldayacaktım ki, geri çekildi ve ellerimi tuttu.

"Bunu sana söylemek için seni buraya kadar çağırmam çok aptalcaydı aslında..." dedi hâlâ gülmesine engel olamazken. Başta o sevimli hâli yüzünden ben de gülümsemiştim fakat sonra dediklerini idrak edebildim. Bu ne demek? Devam etti. "Şu an bağırıp çağırmak istiyorum. O derece mutluyum o yüzden seni buraya kadar yorduğum için kızmazsın umarım."  Kaşlarım çatılmıştı. Kutuyu görmemiş miydi?

Kızmamı umursadığını sanmıyorum. Çünkü ben sinirli bir ifadeyle ona bakarken o gülerek konuşmaya devam etti. Hatta ne konuşması, bağırdı. "BOBBY BANA ÇIKMA TEKLİFİ ETTİ!" Tekrar bana sarıldı.

O an bana sarıldığı için minnettardım. Yoksa gözümdeki yaşları görebilirdi. Ya da, kızgınlığımı fark etmediği gibi bunu da mı fark etmezdi? Yaşların akmasını engellemeye çalıştım bir süre ve, "K-kutu?" diye sordum.

Duymamış gibiydi tekrar geri çekildiğinde. Bana Bobby'nin elinde tek bir çiçekle gelip ona kendisiyle çıkıp çıkamayacağını sorduğunu anlattı. Ne kadar romantik olduğunu söyleyip durarak. Ve ben...Ben mi? Benim aklıma kutu geldi. Jisoo için görünmez olan kutu hani. Oysa, tek bir çiçek ve aptal bir soru onu dünyalar kadar etkilemişti.

"Bu harika!" diye bağırdım, sesimdeki dalgalanmanın eşliğinde. Devamında göz yaşlarımı tutamadım ve ağlamaya başladım. "Çok sevindim!" diyerek. Gerçekten de sevinmiş de mutluluktan ağlıyormuş gibiydim.

"Aww ağlama Jendeuk~" dedi bana sarılırken. Sarılma, yalvarırım sarılma...Kalbimin kırıkları canını yakar. Sarılma. "Sen çok iyi bir arkadaşsın. Benim mutluluğumu bu kadar önemsediğin için teşekkür ederim."  Daha da sıkı sarıldı. Sarılma. Ne olur sarılma. Acıtmıyor mu kırıklarım canını? Ah, doğru ya...Sarıldığında kalplerimiz üst üste gelmiyor. Benim solum, senin sağında. Kalbim sağındaki boşluğun üzerinde. Elbette hissedemiyorsun kırıkları, elbette canını acıtmıyorum.

Onu ittim yavaşça ve telefonum titreşim modundaymış da, titremiş gibi yaptım. "Ah telefonum çalıyor." Burnumu çektim ve telefonu kulağıma götürdüm.

"A, evet öğretmenim. Okuldayım şu an zaten. Hemen geliyorum."  Kapatmış gibi yapıp telefonu çantama koydum. "Gitmeliyim, görüşürüz!" Herhangi bir cevap beklemeden, arkama bir kez bile bakmadan okula doğru koşmaya başladım.

Tam zamanında kaçmıştım. Zira ağlayışım o mutluluktan ağlama olayından çıkmıştı. Ben gerçekten de canım yandığı için ağlıyordum.

Neden Bobby'den hoşlandığını bana söylememişti? Yoksa söylemişti de ben mi hatırlamıyordum? Hafızamı zorladım.
Bir keresinde Jisoo, Bobby'yi işaret edip çok tatlı değil mi diye sormuştu.
Kalbimin kırıklarının damarlarıma girdiğini hissettim.

Başka bir zaman da onun çok yakışıklı olduğunu söyleyip iç çekmişti.
Kırıklar damarlarımı parçalayarak tüm vücuduma yayılıyordu. Hışımla sınıfın kapısını açtım. Kimse yoktu.

Aklıma beni umutlandıran o düşünceler geldi.
Başını omzuma neden yasladığını,
neden bana öyle gülümsediğini,
neden bana Jendeukie diye takma ad verdiğini,
neden ben ağlarken beni o kadar güzel teselli ettiğini

Biliyordum.

Çünkü o benim en yakın arkadaşımdı.

Adımlarım sırasına yöneldi. Eğildim. Oradaydı, lanet kutu, oradaydı! Çıkarmaya çalışırken masanın kenarındaki çivi elimi kanatmıştı. Bir küfür savurup tekrar denedim. Sonunda almayı başarmıştım. Açtım, mektubu alıp paramparça ettim önce.

Ardından onun çift yüzüğüne gitti elim. Bir kendi parmağımdaki yüzüğe baktım, bir de avcumun içindekine. Oysa, ötekinin de Jisoo'nun parmağında olacağını düşünmüştüm buraya gelirken. Göz yaşlarımın arasında tekrar güldüm. Bu seferki sinirli bir gülüştü.

Elimden akan kanlar yere damlarken, parmağımdaki yüzüğü çıkartıp diğer tekiyle beraber kutuya koydum yine. Ve sonra kutuyu da çöpe attım.

Sanki her şey sona ermiş gibiydi. Mutsuz sonla biten hikayelerde, terk edilen karakter ne yapar? Dramatikçe ağlardı sanırım. Daha fazlasını yapacak gücüm yoktu, yere çöktüm ve ağladım.






Umarım beğenmişsinizdir. Bolbbalgan4 - We loved dinlerken birden aklıma bunu yazmak geldi. Bu arada 2. ve 3. bölümler flashback tarzıydı ve aynı zaman diliminde geçiyordu. Yani Rosé, Lisa'yla kolkola yürüdüğü için mutluyken aynı anda Lisa Jennie'ye âşık olmuştu ve Jennie'nin de Jisoo tarafından kalbi kırılacaktı.   Zaten fark etmişsinizdir ya ne anlatıyorum ben fhvhvh

Yorum yaparsanız sevinirim ^^

We Loved | BlackpinkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin