Gücün var mı sevgilim, cenaze helvasında fıstık tanesi aramaya?

352 60 147
                                    

Koltuğa öylece oturmuş, merhumun son günlerini dinliyordum. Gözümde yaşlar vardı ama içim bomboştu. Hayat ve ölüm hakkında düşünülebilecek her şey aklımdan bir bir geçiyordu. Serçe parmağımı bir elin yavaşça kavradığını hissettim. Cenaze için uygunsuz bu hareketi kimse görmesin istedim ama elimi çekmek de istemiyordum. Parmaklarımı hiç kımıldatmadım. Başım öne eğikti, küçücük bir açıyla yandan ona baktım. İnsanların bizim ile ilgi ne düşüneceğinden ölesiye korkuyordum. Açık kahve keten pantolonu ve beyaz babet çorapları vardı. Kutlama balonları kadar yakışıyordu bu cenaze evine. Dudaklarımın yana doğru kıvrıldığını hissettim. Taziye evinde gülünmezdi ki, hemen ölümü düşündüm. Hala gülmek istiyordum, bu babet çoraplı için ölebilirdim. Yaşamı düşündüm sonra. Keten pantolonlunun olmadığı bir hayat düşündüm. Gözümden kaçıp giden bir damla serçe parmağımın üstündeki ele damladı. O ise kırmızı üzerine sarı desenler işlenmiş halıya bacaklarını çapraz uzatmış oturuyordu.

Helva dağıtan kadın odaya girmişti. Bu insanların nerdeyse hiç birisini tanımıyordum. Onlara baktıkça üzerimdeki ağırlık artıyordu. Üzgün görünmek için inanılmaz çaba harcıyorlardı. Telefonları ile uğraşmaktan vakit buldukları zamanlarda rahmetliyi anıyorlardı. Patlıcan musakkaya bayılırmış, merhum da öyle. Helvacı kadın gittikçe bize yaklaşıyordu. O bize doğru geldikçe ense kökümden kulaklarıma yayılan bir gerginlik hissettim. Kalkıp hizmet etmeyen bir genç kız olduğum için benden hoşlanmadıklarını düşünüyordum. Üstüne üstlük yanımda aşık olduğum bey vardı.

Elimi tutup kendine doğru çekti babet çoraplı sevdiğim. Ayağa kalkmış yürüyor beni de peşinden götürüyordu. Kapının orda durup geriye baktım. Odanın içini dolduran ve ölünün arkasından helvanın fıstığını konuşan bu insanlara bir şeyler demek istiyor muyum diye yokladım kendimi. "İnşallah ölürsünüz." demek geçti içimden ama bu tam olarak hissettiğim şey değildi. İnşallah yaşarsınız, desem bu benim gibiler için haksızlık olurdu. Ölünün arkasından fıstık konuşanların sayısının çoğaldığı bir dünya istemiyordum. Yaşarken fıstık konuşulabilirdi ama ölünce fıstık kimseye bir fayda sağlamıyordu. Pragmatik bir insan değildim sadece meftanın ardından fıstık konuşulmasına fena halde kafayı takmıştım. Ben ölürsem, ki bu bir gün başıma gelecekti, insanlar arkamdan konuşmasın isterdim. Yokluğumu yaşamlarında hissetsinler, eğer hayatta olsaydım güzel nice işler yapabileceğimi düşünsünler isterdim. Helvaya baktıklarında fıstığı değil onlara tatlı ikram ettiğim günleri anıp başkalarına yiyecekler ikram etsinler isterdim. Sonunda ne diyeceğimi bulmuştum. Sütlü kahve keten pantolonlunun elini bırakmadan, odadakilere döndüm ve gümbür gümbür bir sesle veda ettim.

- Ben helva sevmem!

Monna Yönlü Kaotik SıçramalarWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu