38 • Canına Susamış Aptal Cadı

Start from the beginning
                                    

"Sen..." dedi dişlerinin arasından. "Sadece beni sevebilirsin."

"Bencilsin!" diye isyan ettim. Bu garip bir konuşma olabilirdi ama bunu defalarca yapınca artık alışmıştım. Tony bencildi. Haddinden fazla bencil ve bu kesinlikle en sevdiğim özellikleri arasında yer almıyordu.

Hayatından kaç kadın geçtiğini saymamıştım ama iş bana gelince hiç öyle olmuyordu. Sanki benim birini sevmem yasakmış gibi. Ve bazen, tamam çoğu zaman, suratının ortasına bir yumruk indirmek istiyordum.

"Ciddiyim Mel. Onu sevmiyorsun. Sadece öyle düşünmek istiyorsun. Henry gibi." İsmini özellikle vurgularken bunu Julian duysun diye yaptığına emindim.

"Henry mi? Ciddi misin sen? O çocukla sadece bir hatfa çıkabilmiştim." Çünkü Tony her ne yaptıysa çocuk beni her gördüğünde rengi soluyordu.

"Çünkü onu sevmiyordun. Sadece öyle inanmak istiyordun. Tıpkı diğerleri gibi." Haklılığı vardı ama tüm bunların Julian'la uzaktan yakından alakası yoktu.

"Saçmalıyorsun!"

"Sevgiye aç çocuklar gibi dolanmasan sen de gerçekleri göreceksin. Onda sevebileceğin tek bir şey bile yok." Derin bir nefes aldım. Bu böyle devam ederse Julian'ın birazdan odaya damlayıp Tony'nin üzerine saldırması muhtemeldi.

"Kes şunu!" diye tısladım. "Bunu hep yapıyorsun ve bunun hiç sırası değil."

"Tam da sırası. Ondan hoşlanmıyorum. Hatta herife illet oluyorum."

"Onu sevmeni beklemiyorum zaten ama en azından biraz daha kendini dizginleyebilirsin."

"Kendimi dizginlemek mi?" dedi Tony hayretle. "Ne yapayım? Onu sevdin diye -ki sevmiyorsun- seni alkışlayayım mı? Hem söylesene bu ne kadar sürecek? Bu savaş zamazingosu bittiğinde o Atratus'a geri dönecek ve zaten ayrılacaksınız."

Burada kalacağıma o kadar emindi ki buna cevap vermeyip sadece ona bakmakla yetindim. O da bir kaç saniye sonra bana şüpheyle bakmaya başladı. "Onunla gitmeyi düşündüğünü söyleme bana." Soğuk ve öfkeli bir şekilde güldü. "Buna... buna asla müsaade etmem. Senin evin burası. Argentum. Benim olduğum yer."

Ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Ölecektim ama sanki bu büyük bir sorun değilmiş gibi birde iki arada bir derede bırakılıyordum. "Mel!" dedi Tony öfkeyle. "Bir tercih..."

"Tercih falan yapmıyorum." diye ben de öfkeyle sözünü kestim. "Şunu söyleyip durmayın. Beni böyle bir durumda bırakırsanız..."

"Ne olur?" diye diklendi Tony.

"Sonuçları hiçkimsenin hoşuna gitmez."

Tam bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki dışarıda kırmızı bir ışıkla her yer aydınlandı. Argentum tehlike alarmı vermeye başlamışsa Valeria gelmiş demekti. Yani Julian bir kaç dakikaya kalmaz gidecekti. Gözlerim Tony'nin gözlerini bulduğunda ne düşündüğümü o dakika anladı ve hemen kollarımı kavrayıp beni yatağa çiviledi. "Hayır! Aklından bile geçirme!"

"Bırak Tony!"

"Burada kalıyorsun Mel. Gerekirse seni yatağa bağlarım."

"Bunu bende yapabilirim." dedi kapıdan bir ses. Gözlerimi çevirdiğimde Julian kapıdan bize bakıyordu. "Farklı bir fantezi." dedi ve bana göz kırptı. Tony öfkeli derin bir nefes alırken Julian ona döndü. "Bu arada ben de senden hoşlanmıyorum. Yani hislerimiz karşılıklı."

"Ne güzel!" dedi Tony alayla ve kollarımı tutan elleri sıkılaştı. Sanırım bu da hayatımda bir ilkti çünkü yanan canımla ufak bir çığlık attım.

MEZARWhere stories live. Discover now