64. Bölüm "Nehir Yok Demir! Eymen Onu Kaçırmış!

En başından başla
                                    

Renginin eskiden beyaz olduğunu tahmin ettiği fakat şu anda grinin en soluk tonuna bürünmüş olan mini buzdolabından, dün akşam aldığı içkiyi çıkarttı. Yatağının yanında yerde duran akşamdan kalma bardağı alıp içkisinden doldurdu. Bir dikişte içtiği içki, boğazını alev alev yakarken ruhunda doyumsuz bir tat bırakıyordu. Sebebi efkar olmadığı sürece, içmeyi seviyordu. Kadınlarına dokunmadan önce de birkaç kadeh içerdi her zaman. Boşalan bardağı aldığı yere bırakıp yatağa uzandı.

Gözünün önünde beliren siluet ellerinin kaşınmasına, dürtülerinin şahlanmasına sebep oluyordu. Nehir... Üvey kardeşi... Yıllarca vücudunun gelişimi çok yakından gözlemlemiş, hatta üzerinde çeşitli deneyimler tecrübe etmişti. Çocukluktan genç kızlığına kadar ona çeşitli zararlar vermiş ama her birinden da yüksek hazlar almıştı. İlk kez o zaman küçük bir kız çocuğunun bedenine zarar vermek onu heyecanlandırmıştı. O zamanlar amacı onun vücuduna attığı ufak kesiklerden zevk almak olsa da Nehir büyüyüp serpildikçe işler daha başka bir boyuta gelmişti. Kızın bedeninden akıttığı kan ve çektirdiği acıdan aldığı zevke, onun dolgunlaşan vücuduna sahip olma düşüncesi de eklendiğinde bütün hisleri doruk noktasına çıkmıştı. Çok kere dokunma teşebbüste bulunmuş, onu tehditleriyle korkutmuştu. Hatta psikolojisini geri dönülmez bir biçimde bozmuştu ama istediğini elde edemeden onu elinden kaçırmıştı.

Takıntılı ve hastalıklı düşüncelere sahip bir adam olduğunu biliyordu. En büyük takıntısını –Nehir'i- elde etmek düşüncesi, yaşadığı hezimetleri bir nebze de olsa hafifletiyordu. Bir amacı vardı artık; Nehir Kahraman'ı ele geçirip, ondan bıkana ve onu tüketene kadar bedeninde hüküm sürmek istiyordu. Tabi Yağız'; yani şu an bu acınası durumda olmasına sebep olan adamı da unutmamıştı. Ona da hak ettiği değeri verecekti elbet. Değil yeryüzünde, tüm evrende esamesi bile okunmayacaktı.

Odayı dolduran telefon sesi, onu daldığı düşüncelerden bir anda uyandırdı. Her zaman tetikte olmayı öğrenmişti ne de olsa. Ayakucundaki battaniyenin altında kalan telefonu eline aldığında arayan isim onu bir nebze heyecanlandırdı.

"Söyle." Dedi otoriter ses tonuyla.

"Demir yerini tespit ettirdi. Seni almak için emir geldi, yola çıktılar bile."

"Ben de nerde kaldılar diye merak ediyordum. Senden haber gelmeyince yan çizdiğinden de şüphelenmedim değil." Dedi imalı bir ses tonuyla.

"Aşağılık herif!" diye tısladı telefonun ucundaki adam. "Sen şerefsiz pisliğin tekisin."

Eymen'in kahkahası telefondaki adamı daha çok sinirlendirse de sesini çıkartamamıştı. Çıkartamazdı da. Onun ne kadar tehlikeli bir adam olduğunu biliyordu. "Sabri, Sabri Sabri..." dedi ismini üç kez tekrarlayarak ve sonuncusunu da uzatarak. "O diline mukayyet olman gerektiğini daha ne kadar söyleyeceğim sana? İlla kız kardeşinin kanlı fotoğraflarını mı yollamam gerek akıllı olman için?" dediğinde karşı taraftan bir küfür sesi geldi.

"Senin ebeni sikerim ulan." Diye bağırdı Sabri. "Kardeşimin kılına zarar verirsen bu sikik anlaşma biter."

"Hiçbir halt yiyemezsin." Dedi Eymen eğlenircesine. "Kız kardeşin elimde olduğu müddetçe, dediklerimi harfiyen yapacaksın yoksa ne olacağını biliyorsun." Dudağının kenarı gözünün önünde beliren görüntüyle yana doğru kaydı. "Biliyorsun tadı damağımda kaldı, işimi yarım bıraktım senin için ve ben yarım kalmış hiçbir işten haz etmem. Şimdi o güzel kardeşini öldürene kadar becerip acıyla inletmemi istemiyorsan o çenene sahip çıkacaksın. Anladın mı beni!" Dedi adeta kükreyerek.

Duyduğu şey ile ağzını bıçak açmayan adam çaresizce nefesini dışarı vermekten ve Eymen'in dediklerini kabullenmekten başka bir şey yapamadı. "Anladım." Dedi kendinin bile duymakta zorlandığı sesiyle. Tüm bunları kardeşi için yapmak zorundaydı. Yıllardır ekmek yediği insanlara ihanet etmek, vicdanını bir mengene gibi sıksa da küçük kardeşini o adamın insafına bırakamayacak kadar kendini çaresiz hissediyordu.

HIRÇIN GÜVERCİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin