21. BÖLÜM: "OYUN DEĞİL"

22.4K 989 586
                                    

Merhabalaaar... 17 günlük uzun bir zaman geçse de bu süre içinde fazla yoğun olduğumu belirterek affınıza sığınıyorum. Bazı durumlar da motivasyonumu düşürdü ve açıkçası uzunca bir süre ekrana boş boş bakıp tek satır yazamadım. Yarın yani 30 Temmuz, Asi ve Serseri'yi yayınlayalı bir sene olacak. Bunun için okuyanlardan bol bol yorum bekliyorum. Şu ana kadar sadece okuyanlar da bu bölüm için bir yorum bile yapamazlar mı? Gerçekten çok ihtiyacım var. İlk zamanlar okunduğu kadar okunmadığının da farkındayım, bu süreçte bu konuyu da düşündüm. Hala da düşünüyorum. Bir yıllık bu süreçte başından beri yanımda olan, sonradan da tüm desteğini hissettiren sizlere çok teşekkür ederim. Kalbimdeki yeriniz paha biçilemez. Kilometrelerce uzakta olsak bile satırlarınızla yanımdaymışsınız gibi hissettirdiniz. İyi ki varsınız. Sizleri seviyorum asilerim ve birinci yıl şerefine yorumlarınızı bekliyorum.

21. BÖLÜM: "OYUN DEĞİL"

"Anneanne, gerçekten bu göle taş atınca dileklerimiz kabul oluyor mu?" Ellerimi gölün üzerindeki köprünün korkuluklarına yaslarken anneanneme bir kez daha bakmıştım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Anneanne, gerçekten bu göle taş atınca dileklerimiz kabul oluyor mu?" Ellerimi gölün üzerindeki köprünün korkuluklarına yaslarken anneanneme bir kez daha bakmıştım. Hafta sonu anneannem beni yürüyüşe çıkarmıştı ve sonra da buraya gelmiştik. Bu göle taş atıp o an içimizden bir şeyi gerçekten çok istersek kabul olduğunu söylemişti Doruk. Bir sürü taş toplamış ve her birini atarken de zayıflamayı dilemiş. Ama hala kabul olmadığını söylüyordu. Ben de ona "Bu kadar yersen tabi zayıflayamazsın, akıllım," demiştim. Yüzünü asmıştı, kilosuyla dalga geçenler yüzünden bir kere gizli gizli ağladığını görmüştüm. Serkan ile ikimiz gidip o çocuğu dövmüştük, anneannem de bize kızmıştı.

"Olduğunu söylüyorlar," dedi anneannem derin bir nefes alarak. Ara ara beyazlamış açık sarı, kısa saçlarını kulağının arkasına itti ve gözlüklerini düzelttikten sonra elindeki taşlardan ikisini bana uzattı. "Hadi bakalım, sen de dile,"

Taşları aldıktan sonra elimdeki taşlara baktım. Kuşların sesini dinledim bir süre. Parkta bisikletiyle gezinen çocuklara baktım. Anne babalarıyla koşturan çocuklara ilişti daha sonra gözüm. Evet, bir bisikletim olmasını istiyordum. Ama bir babamın olmasını daha da çok istiyordum. Doruk'un kilosuyla dalga geçen pislik çocuklar bana da piç diye hitap ediyorlardı. Anneannem, anneleriyle konuştuğunda onların sadece çocuk olduğunu söylemişler. Oysa bilmiyorlar mıydı, çocuklar da acımasız olabiliyordu. Serkan, çocuklardan birisinin kafasını taşla yarmıştı. Özge ise o salak çocuklara kulak asmamam gerektiğini, onun babasının benim de babam olabileceğini söyledi. Sonuçta biz kardeş sayılırız, demişti. "Babamın gelmesini dilersem, kabul olur mu anneanne?" Bana kalsa annemin de gelmesini dilerdim fakat Serkan ölen insanların bir daha dönmemek üzere gittikleri söyledi. İyiler Cennet'e, kötüler de Cehennem'e gidiyormuş. "Senin annen kesin Cennet'e gitmiştir ve orada mutludur," demişti. Tek avuntum buydu, annem Cennet'teydi ve mutluydu.

Sorduğum soruyla anneannemin yüzü değişti. Babamdan bahsettiğimde hep yüz ifadesi değişirdi. Onu sevmiyordu sanırım, annemi bıraktı diye. Anneannemin cevabını sabırsızlıkla beklerken en sevdiğim kırmızı tişörtüme değen taşları kendimden biraz daha uzaklaştırdım. Anneannem bakışlarını tepemizdeki ağaçlara çevirdi. "Daha küçük şeyler dilemelisin, sana ne demiştim? Küçük şeylerle mutlu olmalıyız, öyle değil mi?"

ASİ ve SERSERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin